14.02.2016

the matrix

the wachowskis

"hiç uyanık mısın, uyuyor musun; bundan emin olamadığın duygusuna kapıldığın oldu mu?"

"her zaman. buna "meskalin" diyorlar. uçmanın tek yoludur."

buraya neden geldiğini biliyorum, neo. neler yaptığını da biliyorum. geceleri neden uyuyamadığını. neden yalnız yaşadığını ve neden her gece bilgisayarının karşısında sabahladığını biliyorum. sen onu arıyorsun. biliyorum; çünkü bir zamanlar ben de aynı şeyi arıyordum. ve o beni bulduğunda aslında aradığımın o olmadığını söyledi. bir cevap arıyordum. bizi harekete geçiren sorunun kendisi, neo. seni buraya getiren de, aynı soru. sorunun ne olduğunu sen de biliyorsun. cevap oralarda bir yerde, neo. o da seni arıyor. ve eğer çok istersen seni bulacaktır. sende zaten uyanmayı bekleyen ve gördüğü şeyleri kabul eden birinin bakışları var.

matrix her yerdir. etrafımızı çevreler. şu anda bile, bu odanın içinde. pencereden baktığında ya da tv'yi açtığında onu görebilirsin. çalışmaya gittiğinde onu hissedebilirsin. kilisede bile. vergilerini öderken. gerçekleri görmeni engellemek için gözlerinin önüne çekilen bir dünya bu. "ne gerçeği?" bir köle olduğun gerçeği neo. sen de herkes gibi bir köle olarak doğdun. dokunamadığın, tadamadığın ya da koklayamadığın bir hapisanedesin. beyninin içi bir hapisane. ne yazık ki, matrix'in ne olduğu kimseye anlatılamaz. bunu kendin görmek zorundasın. bu senin son şansın. bundan sonra, bir geri dönüş olmayacak. mavi hapı alırsan bu hikaye sona erer, yatağında uyanırsın ve istediğin her neyse ona inanırsın. kırmızı hapı alırsan, harikalar diyarı'nda kalırsın. ben de sana tavşan deliğinin gittiği yerleri gösteririm. unutma, sana vaat ettiğim tek şey "gerçek." fazlası değil.

gerçek olan nedir? "gerçeği" nasıl tanımlarsın, neo? eğer hissedebildiklerinden dokunabildiklerinden, tadıp görebildiklerinden bahsediyorsan, onlar sadece beynin tarafından yorumlanan elektriksel sinyallerdir. işte senin bildiğin dünya bu. 20. yüzyılın sonundaki dünya. şu anda sadece sinirsel etkileşimli bir simülasyonun parçası olarak var. biz de buna "matrix" diyoruz.

bir kuralımız vardır. hiçbir aklı belirli bir yaşa gelmeden özgürleştiremeyiz. tehlikelidir. zihin gerçeği kabul etmekte zorluk çekebilir. bunu daha önce de gördüm.

ne olduğunu düşünme. ne olduğunu bil. hadi! vurmayı denemeyi bırak da vur!

aklını özgürleştirmeye çalışıyorum, neo. ama ben sadece kapıyı gösterebilirim. kapıdan girmesi gereken kişi sensin.

bildiklerini unutman gerek neo. korku, şüphe ve inançsızlık. aklını özgür bırak.

matrix bir sistemdir, neo. ve bu sistem bizim düşmanımız. içine girdiğinde, ne görürsün? işadamları, öğretmenler, avukatlar, marangozlar.. kurtarmak istediğimiz insanların kendi akılları. ama bunu yapana kadar, bu insanlar hala bu sistemin bir parçası ve bu yüzden bizim düşmanımız. bunu anlamak zorundasın. bu insanların çoğu kurtarılmaya henüz hazır değiller. ve bazıları o kadar çaresiz, o kadar umutsuzca sisteme bağlanmışlar ki, onu korumak için savaşacaklardır.

biliyor musun? bu bifteğin var olmadığını biliyorum. bunu ağzıma koyduğumda matrix'in beynime bunun sulu ve lezzetli olduğunu söylediğini biliyorum. 9 yıldan sonra ne fark ettim biliyor musun? cehalet, erdemdir. hiçbir şey hatırlamak istemiyorum. hiçbir şey! anladın mı? zengin olmak istiyorum. bilirsin, önemli biri. örneğin bir aktör. içgüdülerimizi reddetmek, bizi insan yapan özümüzü reddetmektir.

hayatım boyunca anılarım oldu. hiçbiri yaşanmadı.

peki, neleri biliyor? "her şeyi mi?" hep yeterince bildiğini söyler. "o halde asla yanılmıyor." bunu doğru ya da yanlış kavramlarıyla düşünmemeye çalış. o bir yol göstericidir, neo. yolu bulmana yardım edebilir.