8.12.2017

orhan hançerlioğlu

ahmet oktay

kierkegaard'ın "korku ve titreme" adlı ibrahim'in oğlunu kurban etme öyküsü çerçevesinde oluşturulmuş kitabını okuyordum. kierkegaard gibi bir inanmış değilim; bu yüzden tanrı karşısında olmak türünden sorunlarım da yok. yine de yazdıkları, "imanın başladığı yer, düşünmenin terk ettiği yerdir." türünden yargıları tersine dönüşebilir yargılar olarak da görülerek okunduğu zaman, insanı değişik sorun alanlarına götürüyor.

kitabı okurken bazı yan bilgiler bulabilirim umuduyla orhan hançerlioğlu'nun felsefe ansiklopedisi-düşünürler bölümü başlıklı yapıtına el attım. okuyalım:

"kierkegaard, sören aabye (1813-1855) danimarkalı düşünür. çağımızın metafizik ve düşüncesi mızmız öğretilerini geniş çapta etkileyen ve varoluşçuluk adı verilen bilim dışı akımın kurucusu sayılan bir gizemci (mistik)tir. (...) kierkegaard gençliğinde züppe bir kılıkla kahvelerde, tiyatrolarda, meyhanelerde bir hayli para yemiş ve sonunda kendinde 'büyük deprem' adını verdiği bir sarsıntı duyarak, kendi deyişiyle '18 mayıs 1838'de yepyeni bir kişilik kazanmıştır."

bu hasmane girişten sonra hançerlioğlu filozofun düşüncesini kendince özetliyor ve geliyor maddenin sonuna: "görüldüğü gibi kierkegaard, felsefe niyetine, kendisi gibi zengin doğmuş, sıradan bir adamın yaşamını anlatıyor: önce vur patlasın çal oynasın, sonra orta yaş durgunluğu, en sonunda da yaşlılık dindarlığı. işte heidegger'leri, jaspers'ları, sartre'ları, camus'ları çalakalem bilim dışı zırvalar döktürmeye iten, bu bayağı yaşamdan ibarettir. kılavuzu kierkegaard olanın başı bu sonuçtan kurtulamaz elbet."

kimin çalakalem yazdığını dikkatli okur hemen ayırt edecektir elbet. ama burada asıl şaşılması gereken nokta, hançerlioğlu'nun partizanlığından kaynaklandığı kesin olan pervasızlığıdır. düşüncelerine katılalım ya da katılmayalım, çağımız felsefesini derinlemesine etkilemiş, yeni tartışma soruları getirmiş dört yazarı tek cümlede mahkum etmek olacak iş değil. ne var ki, insan bu satırları okuduktan sonra aynı sayfada kore halk cumhuriyeti'nin ilk başbakanı kim il sung'un düşünür sayılmasına şaşmıyor. aynı şekilde lenin'in karısı kurpskaya'nın yine düşünür diye nitelenmesine; buna karşılık bilim felsefesi alanında büyük tartışmalar yaratmış olan thomas kuhn ve paul feyerabend'e tek satır yer verilmemiş olmasına da.

sözlükler, ansiklopediler alındıkları anda başından sonuna okunan yapıtlar değil. bu yüzden içindekileri ancak zamanla fark ediyor insan. hançerlioğlu'nun 1985'te yayımlanan çalışmasını, kierkegaard'la ilgili maddeyi okuduktan sonra şöyle bir karıştırmak gereğini duydum ve bir insanın siyasal inancını kierkegaard'dan farksız bir yargılayıcı imana dönüştürmesi karşısında şaşırdım.

hançerlioğlu lukacs'a (yapıtları dışında) 10 satır yer veriyor. adı tarihe sovyet bilimine indirdiği darbe dolayısıyla geçmiş bulunan lisenko da 10 satırla yer alıyor kitapta. bazı düşünürleri yerin dibine batıran hançerlioğlu, lisenko olayı hakkında bilgi vermek gereğini bile duymuyor ve "klasik genetiğe karşı çıkması birçok eleştirileri üstüne çekmiştir. nitekim bu savında tümüyle haklı olmadığı kesindir." demekle yetiniyor. marcuse hakkındaki kanısı ise şudur hançerlioğlu'nun:

"marksçılıkla freud'un ruhçözümcülüğünü (psikanalizini) uzlaştırmak gibi olmayacak işlere kalkışmış bulanık kafalardan biridir. toplumbilimci de geçinir. (...) yüzyılımızın büyük çoğunluğunun hangi kültür düzeyinde olduğunu iyice saptamak için bu zırvaların amerika ve avrupa'nın birçok üniversite kürsülerinde genç beyinlere ders olarak okutulduğunu söylemek yeter."

hançerlioğlu'nun marx'la freud arasında ilişki kurma girişimlerine alerjisi olduğu anlaşılıyor. horkheimer için de şöyle diyor çünkü: "toplumbilime ruhçözümünü uygulamak gibi saçma sapan çalışmalar yapmakla ünlenmiştir." jung maddesinde onu da "ruhçözümü denilen bilim dışı çıkmaz yolun izleyicisi" diye niteliyor. hançerlioğlu'nun çalışması daha dikkatle taranmak istiyor ama bunu bir başka zamana bırakıyorum.