curtis knight
jimi'nin annesi safkan bir cherokee kızılderilisiydi ve kocasından çok farklı bir kişiliği vardı.
jimi hendrix: iki insan birlikte olamıyorsa o zaman yapacakları en iyi şey ayrılmaktır.
jimi hendrix: okumayı ve yazmayı öğrendikten sonra okulun bana verebileceği başka bir şeyi olmadığını anladım; çünkü bu dünyadan çok, öteki dünyayla ilgileniyordum. bu dünyanın gidişatını beğenmiyordum.
gümrükten geçerken olağanüstü arama işlerine tabi tutulacağımızı biliyordum. bizi böyle görmeye hazır olduklarını sanmıyorum: sarı ipek pantolonum, mor ipek gömleğim, dimdik saçımla ben, kaplan derisi desenli giysileri ve uzun saçlarıyla noel ve mitch'i. aslında birleşik devletler gümrük yetkilileri hayal kırıklığına uğramışlardı. bizi öyle aradılar ki fbı'ın acilen aranan 10 kişi listesindeki en önemli 3 kişiyi yakaladıklarını sanırdınız. nerdeyse bizler de gerçekten de öyle olduğumuzu sanacaktık. neyse hiçbir şey bulamadılar. hiçbir şey getirmemiştik. çünkü amerika'da istediğimiz her şeyi bulabileceğimizi biliyorduk.
ingiltere'yi seviyorum; fakat hala bir evim yok. bana öyle geliyor ki benim evim bütün dünya. hiçbir yere yerleşmek istemiyorum; çünkü huzursuz olacağım ve bu yüzden gezmek istiyorum. ancak belli bir yere yerleşmeyi gerçekten istediğimden emin olduğumda kendime ait bir evim olacak.
bir festival için hoş bir yerdi denver. jimi'nin orada çaldığı sıralar denver otoritelerinin genç kesimin hareketliliğine bir türlü alışamaması ve tamamen ayrı bir konu olan denver polisi haricinde. zira denver polisi böyle büyük bir organizasyonun güvenliğini sağlamak şöyle dursun, bir eşeği nasıl bağlayacağını bilmiyordu. nitekim olaya mars'tan gelen uzaylıların istilasına uğramış bir tepki gösterdiler.
insanlarda temel olarak aradığı tek şey dürüstlüktü. o sıralar ona dürüst davranan pek az insan olması da ayrıca üzücüydü.
joyce the voice: jimi sahneye çıktığında ben sahne gerisindeydim ve doğaüstü bir şey oldu. jimi çalarken aramızda hemen hemen altı adımlık bir mesafe vardı ve isle of wight sıkıntısının çoğu atlatılmıştı. hemen hemen konserin sonuna gelmişlerdi. sonra aniden bir şimşek çaktı. bu beyaz şimşekten gelen enerjik bir elektrik yükünün gücü vücuduma girdi. tıpkı bir şok gibiydi. bunu omurgamda hissedebiliyordum. sonra jimi'ye baktım. acı ve ıstırapla dolu bir çığlığa benziyordu. o anda anladım ki jimi umutsuzca yardım çığlıkları atıyordu. ölecekti. onu oradan kaçırmak, çevresini istila eden ve onu boğan bütün insanlardan kurtarıp uzaklara götürmek, üzerindeki bütün olumsuz etkileri temizlemek istedim.
tarih 18 eylül 1970, jimi öldüğünde sadece 27 yaşındaydı.
ayın 21'inde bir araştırma başlatıldı ve patolojist profesör donald teare ölüm nedeninin, "aşırı dozda barbiturat'ın sebep olduğu zehirlenme sonucunda kusarak boğulma" olduğunu söyledi.
jimi hendrix: hala insanlar birisi ölünce ağlar. bu kendi kendine acımadır. ölü adam ağlamıyor ki. ben ölünce insanların benim müziğimi çalıp çıldırmalarını, kendilerinden geçmelerini, istedikleri her şeyi yapmalarını isterim. kimsenin üzülmesini istemem. asıl bu keder dolu dünyaya bir bebek doğduğunda üzülmek lazım. birisi ölünce sevinmeli; çünkü o daha kalıcı ve çok daha iyi bir yere gidiyor.
eric burdon: kendini bu hayatın dışına, bambaşka bir yere götürsün diye kullanıyordu uyuşturucuyu.
kathy etchingam: jimi rüzgar gibi tamamen özgürdü. ona sahip olmaya çalışmak vahşi bir kuşu kafese kapatmak gibiydi.
telefonlardan nefret ederdi. bir keresinde dairedeki tüm telefonları kesip atmak istemişti. telefona pek az yanıt verirdi.
jimi hendrix: ben, özgür?! pekala, ben özgürsem, bu hep koştuğumdandır. kendimi, toplumun değer yargılarından kaçan biri olarak görmek istemişimdir. insanlara imza atmaları için güç kullanan, onlara hoşça vakit geçiren kızlarla tanışmak isteyen bir toplum onlar. saçlarımı kestiğimde, saçlarını neden kestirdin? diye sorarlar. işte bunlar insanı çıldırtan şeyler. sonra kendi kendime sorular sormaya başladım: çok fazla mı solo söyledim? o kıza teşekkür mü etseydim? yorgunum. fiziksel olarak değil, zihinsel olarak. saçlarımı arkaya doğru uzatacağım. arkada saklanacak bir şeyler var.
jimi hendrix: lsd, zihin ifadesindeki "psychodelic drug"larda en son noktaydı. onunlayken neler olduğunu görmek için onun içindeydim. bazen, dünyayı bir arada tutan bir örümcek ağının iç ilişkisini görürdüm; bazen ilahi altına bürünmüş göksel görüntüler, kötülük kuyuları kazan insanları durdurmaya çalışırlardı. bu kötülük sevgilisi insanlar, yaptıkları her kötülüğe bir anlam yükleyerek kötülüklerini devleştirirlerdi.
jimi hendrix: kendilerinden kaçmak için çılgınca etrafta koşuşan ve gökkuşağındaki tüm renklerce yutulan insanları gördüm.
gerçek inananlarsanız, kader size gerçek yolu gösterecektir.