nermi uygur
stefan zweig'ın son mektubu kısacık. büyük mutluluklarla adsız üzüntülerin örgülediği, dolu dolu çağdaş bir yaşamı noktalıyor mektup. nice bunalımlar aşmış birinin son bunalımı bu. azıcık dişini sıksa, o bunalım da atlayacaktı. yorgun. o güne dek alnının akıyla taşıdığı sorumluluklar ağır geliyor. gece uzun: insanlık suçları sarmış her yanı; sürekli korkuda dünya kentleri; yiyip bitiriyor yoksulluklar; özlemle delik deşik sürgünlüğü. sevdiği, katkılı olmaya çırpındığı pırıl pırıl bir kültür ortamından sonra ne böyle: yıkıntı, acı, düşüş. dayanamıyor. kararını verdi: kendisi tan aydınlığını göremeyecek ama, uzakta bir gün göreceklere imrene imrene de olsa, o gidiyor.
cervantes, yeni çağ başlarında akdeniz'de ilk dengeler kurulurken, büyük deniz savaşlarına katıldı; türk leventlerine karşı savaştı, tutsak oldu, satın alınıp azat edildi, hapiste yattı, kiliseden atıldı; bazı edebiyat yapıtları başarısızlığa uğradı; don quijote'u, yeryüzünün belki de en çok okunup sevilen kitabını yazma mutluluğuna erdi.
dostoyevski'yi bir kış günü, sabahın erken saatlerinde götürdüler. üçer üçer kurşuna dizileceklerdi. hepsine özel gömlekler giydirdiler. manga yerini aldı. o, ikinci üçün sonuncusuydu. bekliyorlardı. "ateş!" buyruğunu nerdeyse verirlerdi; bir türlü vermiyorlardı. birkaç yıl sonra 30 yaşına basacaktı. iyi bir yazar olma yolundaydı. şimdiyse durgun, ağır, kara bir şey. nerde o atılımlı aydın, iyimser yazar. her neyse, sözümona askeri yargılamaya ilişkin öfkeler, gülünçlükler, aylar süren hücre sorgulamaları bitecekti. halk dolmuştu alayın eğitim alanına. bir haberci çıkageldi: çar kendilerini bağışlamıştı. meğer tiksindiren bir düzmece sahneymiş yaşadıkları, delirtici bir şey, delirenler oldu nitekim. apar topar kızaklara bindirdiler onları; cezası küreğe çevrilmişti.