ferenc molnar
ticaret kurallarından anlayanlar iyi bilirler ki, alışveriş tehlikeye düştüğü zaman fiyat yükselir. örneğin, haydut yatağı bölgelerden getirilen asya çayları pahalıdır ve bu tehlikeyi biz avrupalılar ödemek zorundayız.
korkmamalarının, daha önemli başka bir nedeni vardı: artık savaşın ateşi içinde olduklarını duyumsuyorlardı. gerçek askerler de gerçek çarpışmalarda böyledir. düşmanın yüzünü görmedikleri sürece her çalıdan ürkerler. ilk kurşun kulaklarının dibinden vızıldayarak geçti mi onlara cesaret gelir, kendilerini yitirirler ve ölüme koştuklarını unuturlar.
gerçek çarpışmaları izlemiş olan ciddi savaş gazetecileri derler ki savaşta en büyük tehlike düzensizliktir. başkomutanlar yüzlerce toptan korkmazlar da; dakikadan dakikaya büyüyüp az zamanda genel bir bozguna dönüşmesi kesin olan en küçük kargaşadan çok kötü ürkerler. karışıklık toplu, tüfekli gerçek orduları bile zayıf düşürdüğüne göre, kırmızı jimnastik gömleği giymiş birkaç yaya askerin bu yıkımdan yakasını kurtarmasına olanak var mıdır?
gerçekten, şu yaşam nasıl bir şey ki hepimiz onun, durmadan savaşan, bazen üzüntülü bazen neşeli hizmetçileriyiz.