bir daha dönmeyeceğiz oraya
katılmadığımız kapı önlerine
öylece dururduk ve katılmazdık
ellerimiz arkamızda ya da çömelmiş
geçerdi köpüre köpüre sokaklardan
öylece baktığımız, ne hüzün ne pişmanlık
ağzımızın derisi kamaşmadan
bir daha dönmeyeceğiz oraya
yanardı sulara doğru sessizce yıkılan
güneşin o son kez büyümüş yuvarlaklığı
bir köprünün üzerinden bakardık
altımızdan akardı köpüre köpüre
ne ufacık bir ürperiş ne uçup gitmek
kırlangıç kanatları gibi aşağılara
başdöndüren uğultusuna akşamın
bir dalı yontmak için durduğumuz
bir daha dönmeyeceğiz oraya
en çok da işten çıkma saatlerinde
dizlerimizde ince kesikler ve ağrı
şöyle bir yoklardı avurtlarımızı
dolardı köpüre köpüre bağlama tellerine
ne günün yorgunluğu ne açlık
yeni sulanmış bahçede toprağın ıslaklığı
kısardık gaz lambalarını ve susardık
ertesi günlere içimiz kaynamadan
bir daha dönmeyeceğiz oraya
umulmadık bir rüzgar mı coşturur
kapı önlerine bırakılmış maltızları
bir kıvılcım mı koparır yoksa
tekneleri bağlandığı kıyılardan
açarak üstümüze güneşin yelkenini
ne sinsi bir yürek çarpıntısı ne yalnızlık
bir gün çıkacağız bu durgun, daracık ırmaktan
coşkuyla atılmak için daha büyük sulara