oruç aruoba
felsefenin 'sonuna ulaşma' düşüncesi bakımından, filozofların ölüm anlarında ilginç ipuçları bulabiliriz. bunlarda, ucu açık bir süreci sona erdirmenin verdiği rahatlama gibi ya da tersine; ama aynı anlamda sonu gelmeyecek bir sürecin artık bitmesinin verdiği dinginlik gibi yaşantılar görebiliriz. bu açıdan, bir tür huzur, hatta neşe, sevinç bile görülebilir bu ölüm anlarında.
sokrates, baldıranı kendisi diker kafasına. hoşsohbet, biraz da muzip bir havadadır. gitmek üzere yüzünü kapamışken, yeniden açar, sağlık tanrısı askleipos'a bir horoz borcu olduğunu hatırlatır dostu kriton'a. nietzsche'ye göre bu sözler, sokrates'in, yaşamı bir sayrılık, ölümü de bundan sağalma saydığını gösterir.
hume şakacıdır son demlerinde. adam smith'in anlattıklarına göre, ölüm kayığına binişini geciktirsin diye kharon ile pazarlığa girişir. kharon'un ağzından kendine verdiği yanıtlar, sonunda, "bu işin sonu yok dostum; haydi, bin artık şu kayığa" 'rica'sına, sonra da 'küfür'lere gelip dayanır.
kant, hiçbir şey olmayacakmış gibi davranır; gücü tükenene dek, dizgesinin tamamlayıcısı olacak en son yapıtını yazmayı sürdürür. yalnız, arada, her bahar gelip penceresinin önünde öten çit serçesini özler; pirene dağlarının doruklarındaki soğuğu düşünüp "küçük kuşum artık hiç gelmeyecek" der, hüzünlenir. yapıt tamamlanamadan, çit serçesi de gelmeden önce, "bir mum gibi" söner.
nietzsche'nin fiziksel ölümü de kant'ınki gibi sessiz sedasızdır; ama tinsel ölümü sırasında, bir piyanoyu yumruklarıyla, dirsekleriyle döverek bağıra çağıra şarkı söyler. en son yazdıkları ise, buram buram ölüm özlemi kokan bir dizi coşkun şiirdir.
wittgenstein ise, ölüm anında, öğrencilerine aktarılmak üzere -ve onlardan en azından birini de derin bir hayrete düşüren- sözü söyler:
"harikaydı yaşamım."