thomas bernhard
montaigne'i hiçbir yazarı sevmediğim kadar sevdim hep. ölesiye korktuğumda daima montaigne'ime sığındım. montaigne'in elimden tutmasına, beni yönetmesine izin verdim; hatta alıp götürmesine, baştan çıkarmasına. montaigne benim kurtarıcım oldu daima, elimden tutanım. bütün ötekilerden, sonsuz büyüklükte felsefi ailemden eninde sonunda hayal kırıklığına uğradım; büyük, felsefi bir fransızlar ailesi olarak tanımlayabilirim onları, içinde sadece bir iki alman ve italyan yeğen ve kuzen olan bir aile; ama itiraf etmeliyim ötekilerin hepsi çok genç yaşta öldüler, montaigne'imin yanında keyfim hep yerindeydi oysa.
hiç babam, hiç annem olmadı; sadece montaigne vardı. hiçbir zaman anne ve baba olarak adlandıramayacağım beni peydahlayanları ilk andan itibaren itici buldum. bu iticilikten çok erken kendimce sonuçlar çıkardım ve dosdoğru montaigne'imin kollarına attım kendimi, işin gerçeği bu. montaigne'in, diye düşündüm her zaman büyük, sonsuz, felsefi bir ailesi var ama bu felsefe ailesinin üyelerini en baştakinden, montaigne'imden daha çok sevmedim hiçbir zaman.