tahsin yücel
yineleme arayışın, dolayısıyla yaratımın yokluğunun kanıtıdır.
charles baudelaire: bu yaşam, her hastası yatak değiştirme saplantısına kapılmış bir hastanedir.
voltaire: insanlara uymaktansa tanrı'ya uymayı yeğlediğini söyleyen, bunun sonucu olarak da sizi boğazlayınca dosdoğru cennete gideceğine inanan bir adama ne yanıt vereceksiniz?
"insan hem akıllı hem de partideyse içten değildir; hem içten hem de akıllıysa partide değildir; hem içten hem de partideyse akıllı değildir." (via hans robert jauss)
montherlant: budalanın alışılmış eğilimlerinden biri de tek bir kemik aracılığıyla tüm hayvanı baştan kurmaktır; yalnız, bunu yanlış bir veri üzerinde yapar; söz konusu kemik başka bir hayvanın kemiğidir.
"bilinç başkaldırıyla doğar. her değer bir başkaldırıyı getirmez; ama her başkaldırı yönelimi bir değeri çağırır sessizce."
oscar wilde: kaba gücü bir noktaya kadar anlarım; ancak kaba mantığa katlanılamaz.
süleyman demirel adalet partisi genel başkanı olduğu zaman 40, tc başbakanı olduğu zaman 41 yaşındadır; ama "bu anayasayla ülke yönetilemez!" diye yineleyip durarak yaşamının belki de en büyük savaşımını tarihimizin en özgürlükçü anayasasına karşı verir; nice demokratik gelişmenin önüne bir kalkan gibi dikilir; demokrasiyi ancak kendisi için gerekli olduğu zaman savunur.
bülent ecevit, 1973 seçimlerinin ardından, 48 yaşında, msp ile koalisyon yaparak başbakan olurken, ilk saptamalarından biri cumhuriyetimizde uygulanageldiği biçimiyle laikliğin bir "tarihsel yanılgı" olduğudur; sonra, içimden çıktığı partiyle kendi tinsel evreni arasındaki köprüleri yaka yaka yaşlanır; "tahkim yasası"nı çıkararak "yargılama"nın yerini "hakemliğe" bırakır; "kader kurbanlarını kurtarma" savı altında yazgının tetikçilerine el uzatmak ister; böylece, "toprak işleyenin, su kullananın" savsözü de yeni bir anlam kazanır; bambaşka bir yüzle, bir doğa, daha doğrusu bir orman yasasının onaylanması biçiminde çıkar ortaya. bu noktaya geldikten sonra "yoksul düşmanlığı" çok da uzak değildir.
balzac, "niçin yazıyorsunuz?" sorusunu hiç eveleyip gevelemeden "zengin ve ünlü olmak için!" diye yanıtlar.
güncelin baskısından sıyrılmak herkesin üstesinden gelebileceği bir şey değil.
yaşar kemal: cumhuriyetin tarihi, insan soyunun en kara yeridir.
yaşar kemal: cumhuriyet kurulduğundan 1946 yılına kadar türkiye'de jandarma-polis dayağı yememiş hiçbir köylü yoktur.
doğan hızlan: ezilenlerin karşısında bir tek sorumlu bulunamıyor. biri çıksa da "ben ezenlerdenim." dese, belki de bu tartışma bitecek, gözyaşları dinecek.
jean genet: iyilikten uzaklaşmak için bu denli tutku gösteriyorsam, iyiliğe tutkuyla bağlı olduğum içindir. ve kötülük bende böylesine tutku uyandırıyorsa, insan yalnızca iyi, yani canlı olanı sevebildiğine göre, kötülük de bir iyilik olduğu içindir.
agah oktay güner: ben tarihimin büyüklüğüne inanıyorum, milletimin büyüklüğüne inanıyorum. osmanlı sarayında asla cinsi sapıklık olmamıştır!
jean genet: yalnızca ortak bir kin böyle bir güç verebilir dostluğa: işte düşmanın işlevi. bizi aşkla birbirimize bağlar.
en olmayacak zırvaları yüksek yöneticiler, yüksek din adamları ve ünlü filozoflar üretir.
hitler belki de yüzyılımızın en büyük saçmalık üreticisi, en görkemli salağıdır; ama güldürmez. idam cezasını hiç ilgisi bulunmayan bir alana, ekonomiye bağlayarak idama yargılı gençler konusunda "asmayalım da besleyelim mi?" diyen devlet başkanı da güldürmez. toplumlarına yön veren nice saçmalık üreticileri, özlerinde gülünç olsalar bile, insanları güldürmek için değil, yaşamlarını yönlendirmek için saçmalık dizgeleri oluşturmuşlardır.
ayrıcalıklıların gönüllerince üretip canları istedikçe sıradanların önüne attığı, onların da erişebildikçe kapıp yararlandığı bir "nimet" değildir salaklık. hayır, tam tersine, tüketicilerince seçilir. öyle görünüyor ki, çelişkilerini çözmek, çözmüş olma sanısına ulaşmak ya da unutmak için, her bireyin; hatta her toplumun belli bir saçmalık dağarcığına gereksinimi vardır: yetişimlerine, konumlarına, yönelimlerine göre, kendilerine en uygun saçmalıkları seçerler. salaklar, yani saçmalık üreticileri de, ürünlerinin tutunduğu ölçüde büyüyeceklerini bildiklerinden, bu durumu hiçbir zaman gözden uzak tutmaz, ürünlerini alıcılarına göre biçimlendirir, alıcılarını da, olanakların elverdiği ölçüde, ürünlerine göre yönlendirirler. belki de bu yüzden, bu sıkı bağımlılık sonucu, saçmalık başka ürünlerde hiç bulunmayan bir özellik sunar: tüketicisi kendini üretici sanır. salaklığın ölümsüzlüğü de öncelikle bundan kaynaklanır.