9.06.2008

umrandan uygarlığa

cemil meriç

kasırgalar, toprağın derinliklerine kök salan ağaçları daha da güçlendirir. ama tutkunluklarımız yapraklara benzer. en hafif bir rüzgar altüst edebilir onları.

marx: zaruret tünelinden hürriyet ülkesine götüren tek yol o; ya sosyalizm, ya barbarlık.

attila ilhan: okumak kopmaktır. okuduğumuz ölçüde yabancıyız.

bilinmeyen bir düşman, bilinen on düşmandan daha tehlikelidir.

thiers: tek kişinin hükümeti, hükümdarın iktidar ve ehliyeti ne kadar yüksek olursa olsun, daima tehlikelidir.

condorcet: filozofların aydınlatmadığı toplumu, şarlatanlar aldatır.

cemaleddin efgani: arap dünyası uzun zamandan beri niçin karanlıklarda bocalıyor? burada islam dininin bütün sorumluluğu ortaya çıkıyor. şurası açık: bu din nerede yerleşmişse bilimi boğmuştur. bu uğurda baskıcılarla el ele vermekte tereddüt etmemiştir. dinler, isimleri ne olursa olsun, birbirlerine benzerler. dinlerin felsefe ile uyuşmalarına, anlaşmalarına olanak yoktur. din insana iman ve inancı zorla kabul ettirir, felsefe onu inançlardan kısmen veya tamamen kurtarır. nasıl anlaşabilirler? din galip gelince felsefeyi yok edecektir, felsefe hükümran olunca din ortadan kalkacak. insanlar yaşadıkça dogma ile özgür düşünce, din ile felsefe arasındaki kavga sona ermeyecektir. kıyasıya bir savaş bu. ve korkarım ki bu savaşta zafer özgür düşünceye ait olmayacaktır.

renan: din ayırır, akıl birleştirir.

renan: semavi dinlerin hepsi pozitif bilimlere düşmandır.

renan: müslümanlar müslümanlığa dayanarak kalkınamazlar. müslümanlığın zayıflaması sayesinde kalkınabilirler. islamiyetin ilk kurbanı müslümanlardır. müslümanı dininden kurtarmak ona yapılabilecek en büyük iyiliktir. islam ülkelerindeki rönesans islamiyetten kurtularak gerçekleştirilecektir.

fourier: medeniyet üçkağıtçılara saraylar yaptırır, dahilere kümes.

yaşamak için çaba harcamak yetmez, olmak için de çaba harcamak gerek.

philip bagby: medeniyetler geliştikçe, aklın egemen olduğu dönemler, inançların hakim olduğu dini dönemlerin yerini alır.

insan, doğadaki topyekün olgunlaşmanın anahtarı. kendi bilincine varan olgunlaşma. eskiden soyunun kainatla sona ereceğine inanıyordu. sonra yeryüzü ile birleştirdi akıbetini: ısı değişecek, atmosfer başkalaşacak, yaşamak imkansızlaşacaktı. nihayet anladı ki, kökünü kurutacak kurt kendi içinde.

(modern dünyada tecavüz ve şiddet): bu barbarlık, bu güvensizlik asrı, atom bombası ile molotof kokteylini keşfetti. terörün tekniği ile tekniğin terörünü geliştirdi. günden güne artan cinayet salgınları, işkence, kaçırılıp rehin alınan insanlar, katliamlar vukuat-ı adiyeden sayılıyor. onları da zelzele gibi, su baskınları gibi doğal birer afetmişçesine kabul ediyoruz, hepsine katlanıyoruz. sanki sorumlu da, suçlu da biz değiliz. tezatlar birbirini tamamlıyor, hepsi de aynı bütünün parçaları: amerikalılar ile kuzey vietnamlılar, araplar ile israilliler, öğrenciler ile polisler, hükümetler ile terörist gruplar. herkes kendi davasının farklı olduğuna inanıyor. molotof kokteylinin keşfi atom bombasının keşfinden daha önemli: şiddeti ve patlayıcı maddeyi herkesin emrine veriyor.

herkes tarafından anlaşılmak isteyen, hiç kimse tarafından anlaşılmaz.

acı çeken tarafsız olamaz.

yok senin vasfettiğin dilber bu şehr içre nedim
bir peri-suret görünmüş, bir hayal olmuş sana

almanya'da nasyonal sosyalist parti'ye giriş eğrisi, işsizlik eğrisiyle paralel.

başka çare kalmayınca, kuvvet haktır ve başka bir ümit kalmayınca silah kutsal bir cihat aracıdır.

hobbes: kendinize yapılmasını istemediğiniz şeyi, başkalarına da yapmayın.

bossuet: herkesin istediğini yaptığı bir yerde hiç kimse istediğini yapamaz. efendinin olmadığı yerde herkes efendidir, herkesin efendi olduğu yerde herkes köledir.

dahilerde düşünce gücüyle toplumsallık birleşmez. bu seyyaliyet, orta yetenekteki insanların ayrıcalığı, başarıya götüren bir ayrıcalık. dahi, sosyal ırmağın akış yönünde değildir. akıntıya kürek çeker. ancak ölümünden sonradır ki, dalgalar onun kayığını da suyun akış yönünde sürükler. orta çaptaki yetenekler, sosyal oldukları için doğruyu ve güzeli aramaktan çok, başarıya ulaşmak kaygısındadırlar. bilinçsiz kalabalık onları alkışlarken, aynı zamanda kendi kendini alkışlamaktadır.

publius syrus: suçluyu affeden hakim, kendini mahkum etmiş olur.

charles baudelaire: şairin dev kanatları, yürümesine engel oluyor.

şairliğe heveslenen bir şemsiye imalatçısı yazdıklarını moliere'e yollamış. üstadın yanıtı şu: "siz şemsiye yapın, hep şemsiye yapın, yalnız şemsiye yapın."