buenos aires hayvanat bahçesi'ndeki kaplan, bir yazarın hiçbir zaman, düşlerinde bile ulaşamayacağı kusursuzluğun alev alev yanan bir simgesidir. kaplanlar, çocukluğundan beri borges'in simgesel hayvanıydı. bir keresinde, kipling'in, içinde kaplan ruhu geçen bir öyküsünü okurken, "kaplan olarak doğmamamız ne büyük talihsizlik!" demişti. üç dört yaşlarındayken, eve gitme zamanı geldiğinde kaplan kafesinin önünden ayrılırken yaygara kopardığını anımsıyordu annesi; ayrıca ilk karalamalarından biri de, bir müsvedde defterinin iki sayfasına birden, renkli pastel boyalarla çizdiği, çizgili bir kaplandı. daha sonraları, buenos aires'teki hayvanat bahçesinde gördüğü jaguarın lekeleri, hayvanın kürküne basılmış bir tür yazı sistemi hayal etmesine yol açmıştı: bunun sonucunda da "tanrı'nın yazısı" adlı o harika öykü doğmuştu.
kaplanlardan söz açıldığında, kız kardeşi norah'nın ikisi de küçükken yaptığı bir gözlemi aktarırdı: "kaplanlar sanki sevgi için yaratılmışlar." ölümünden birkaç ay önce, arjantinli zengin bir toprak sahibi borges'i estancia’sına davet etti ve bir sürpriz sözü verdi. yaşlı adamı bahçedeki bir banka oturttu ve yalnız bıraktı. birden borges yanıbaşında iri ve sıcak bir beden hissetti, ardından da omuzlarına dayanmış iri patiler. estanciero'nun evcil kaplanı, onu düşleyen adama saygılarını sunuyordu. hiç korkmadı borges. yalnızca çiğ et kokan sıcak nefesinden rahatsız oldu. "kaplanların etobur olduğunu unutmuşum."