leyla erbil
ethem özellikle "çerkez" olarak anılmasının amaçlı olduğunu öne sürerek "hayatımda bir gün çerkezlik gayreti gütmedim. hepimiz osmanlı idik. eğer milliyet ve ırk ayrımı yapmaya kalkışsa idi yedi göbek şeceresi karışmamış, vatanda kim kalırdı?" der.
"ben onu ilk defa karargahta gördüm. bir gün büyük odaya girerken kendimi bir sürü silahlı adamın arasında buldum. bunlar ethem'in adamlarıydı. mustafa kemal paşa'ya bazı notlar götürüyordum. ethem'i, paşa'nın karşısında bir sandalyede buldum. ayağa kalktı, elimi öptü. aleladeden uzun boyu vardı. o hiç eti olmayan kudretli vücudu canlı bir iskelete benziyordu. tam çerkez yapısıydı. geniş omuzları, ince bel, uzun bacak ve kollar, sarışın bir kafa, kısa bir burun ve gayet solgun gözler. teni hiçbir hava tesiriyle değişmemişti. o odada istisnasız bu kocaman çerkez herkesi gölgede bırakıyordu." (halide edip adıvar)
ethem hakkında tüm anlatıcıların birleştiği bu fiziksel "kudret ve heybet"e karşı gerçekte o, bedeninde savaşlardan kalma 17 kurşun yarası taşımaktadır. sık sık kanamalara varan ülseri ve kırık kaburga kemiklerinin ciğerlerine batmasından gelen ağrı ve ateşlerle, teşhis doğruysa "kemik veremi"yle yatağa düşmektedir. ethem anılarında ismet paşa'nın, bu hastalıkları yanlış tedavi eden bir doktoru yanına yerleştirdiğini ve bu doktorun daha sonra ismet inönü'nün özel doktorluğunu yaptığını kaydetmiş.
nazım hikmet'in, bence resmi görüş çerçevesinde kalan ethem suçlamalarına katılmıyorum. nazım, "yolcu" adlı oyununda, "kancık" ya da yolsuz anlamına gelen dizelerle anmış, yorumlamıştır ethem'i. kurtuluş savaşı destanı'nda okuruz:
ve 29 kanunuevvel kütahya
dört top ve 1800 atlı bir ihanet
yani çerkez ethem
bir gece vakti
kilim ve halı yüklü katırları
koyun ve sığır sürülerini önüne katıp
düşmana geçti
yürekleri karanlık
kemerleri ve kamçıları gümüşlüydü
atları ve kendileri semizdiler
oysa ethem'in yunan'a geçerken yanında hiçbir şey götürmediğini bütün tanıklar onaylıyorlar. nazım hikmet'in dayısı fuat paşa, "ethem'in beraberinde ne bir fert ne bir top veya makineli tüfek götürdüğünü; hatta hususi doktoru zeki hakkı bey'e, ameliyat alet ve edevatını beraberinde alarak ordu makamlarına teslim etmesini söylediğini bizzat bu zattan dinledim." der.
son anda ethem'i yunan'la kendi güçleri arasında sıkıştıran bir başka kumandan refet bele ise: "ethem vatan topraklarını terk ederken ne bir kuvvet ne de düşmanın işine yarayacak bir malzeme götürmüştür. kuvvetinden büyük bir kısmı bize iltihak etti. kuvay-i seyyare'nin elindeki silah ve muhtelif malzeme kütahya ve gediz havalisindeki muhtelif depolarda olduğu gibi durmakta idi. silahlarıyla teslim olanları sorguya çektik. bunların hemen hepsi ethem'in kendilerine, teslim olmalarını ve ordunun emrine girmelerini tavsiye ettiğini söylediler. ethem kardeşlerinden (reşit ve tevfik beyler) sonra ve yanında sadece bir kişi olarak yunan işgali altındaki hattı geçmiştir. daha sonra yunan makamları istediği yere gitmesini mümkün kılan protokolü neşrettiler. fakat yunanlılar bu protokole riayet etmemişler, hasta olan ethem'i tevkif etmişlerdir.
şunları da ethem'in ağzından dinleyelim: "odam gayet mütevazı idi: bir karyola, bir masa, iki koltuk ve iki sandalye. karşıki gardırop boştu. içinde artık giyilmeyecek vaziyette olan meşhur kürküm vardı. bunun beyaz olan pelerinlisini mustafa kemal paşa'ya, bir diğerini sıhhatime karşı gösterdiği ve asla unutamayacağım alakanın ifade-i şükranı olarak doktor adnan bey'e (adıvar) hediye etmiştim. seferde giydiğim çerkez milli kıyafetiyle diğer zamanlarda giydiğim ve teşkilatı mahsusa'nın resmi üniformasına benzeyen kıyafetime ait de birer elbisem vardı. ayrıca yıpranmış iki çizme ve ketl pantolon. işte katır yükleriyle altın kaçırdığı iddia edilen kuvay-ı seyyare kumandanı'nın serveti bu idi. toplanan paranın kuruşuna kadar hesabını ayrıldığım gün dağıttırdığım aylıklarla birlikte cephe levazım müdürü muharrem bey'e bıraktım. bu zat şimdi birinci ordu'nun levazım zabitidir."
ankara istiklal mahkemesi'nce 15 yıl kürek cezasına çarptırılan "türk halk iştirakiyun fırkası" yöneticisi tokatlı nazım bey ise ethem'e şöyle konuşur: "sizin çok saf ve temiz bir yüreğiniz var ethem bey. sizin isteğinize uyarak dahiliye vekilliğini refet paşa'ya bıraktım. biz mustafa kemal paşa'yla onu tutan mebusların karşısında olanlar, ileride hepimizi tasfiye edecek bir burjuva devleti meydana getirmek uğruna kullanıldığımıza inanıyoruz."
ethem'in sonu bir bakıma nazım hikmet'i andırıyor: ikisi de öz vatanlarından uzak sürgünde ve yurt özlemi içinde ölüyor. nazım 1963'te moskova'da 61 yaşında ölüyor, oraya gömülü. ethem'se amman'da 1948'de 62 yaşında ölmüş, şeria nehri kıyısında bir mezarlığa gömülmüş. ikisinin de kemikleri yurda taşınamıyor.
son zamanlarında canından bezmişmiş ethem. yanı sıra "gri" adlı kurt köpeğiyle sabah çıkar, akşam dönermiş evine. evi dediğim, reşit ağabeyinin oğlu arslan bey'in yanıymış. çok yurt özlemi çekmiş. artık bağışlandığını, yurda dönmesini salık verenlere hep aynı şeyi söylemiş:
"beni bağışlamak kimin haddi, ben suçlu değilim ki. tarafsız bir mahkeme, bir halk mahkemesi isterim. yargılanmadan olmaz."