8.08.2008

esirler

sabahattin ali

dünyada kuvvetlinin ve zayıfın, akıllının ve budalanın, faziletli olanın ve sefilin aynı derecede malik oldukları bir hak vardır: yaşamak hakkı! hiçbir meziyet, hiçbir kuvvet bu hakkı birisinden alıp diğerine verme hakkına sahip değildir.

lao-tse: hastalığını hastalık olarak bilen, hasta değildir.

güneş herkese aynı ışığı dağıttığı halde kuvveti ellerinde tutanlar bizim ondan kendileri kadar istifade etmemize hayret ediyorlar, buna müsaade etmek istemiyorlar. zannediyorlar ki, herhangi bir tesadüfün bugün kuvveti onlara vermiş olması bizim bu havayı daha az teneffüs etmemiz, bu güneşte daha az ısınmamız için bir sebeptir.

bir millete taze hayat vereceklerin ihtiyar olmamaları gerekir.

genç kızlar ilk aşklarında pek o kadar titiz değildirler; tesadüfün önlerine ilk çıkardığı adama çabucak minimini kalplerini verirler. seveceği insanları seçmek ve onlar üzerinde düşünmek, ancak, bu işlerde tecrübeli olduktan sonra başlar.

insanın etrafı kendisinden bir şey bekleyenler veya kendisine hiç sebepsiz fenalık etmek isteyenlerle doludur.

miguel de unamuno: önemli olan nokta, ne şekilde olursa olsun düşünmektir. düşünen adam fikirlere hakim olur, onlara hakim olmakla da alçaltıcı esaretlerden kurtulur.

sanat bütün detaylarıyla hayatı içermeli, insanda yaşamak, insan gibi yaşamak arzusunu, hatta ihtiyacını uyandırmalıdır. hülasa sanat gaye değil, vasıtadır. gaye hayattır.

hiçbir şey ölümden daha korkunç değildir. bazı gece uyuyamazsın, içinden uykuyu alıp götüren büyük bir derdin vardır. yarın karşılaşacağını ve önünde ezileceğini bildiğin birçok müşkülat yakıcı bir güneşin ışığı gibi gözlerine vurur, seni uyutmaz. sen yorgun, bitkin, bir dakika kendini unutabilmek için çareler ararsın. kalbinin etrafında gürültü yaparak sana uykuyu haram eden bu düşünceleri bir an olsun kafandan çıkarmaya karar verir, yüze kadar sayar, yahut gözlerini sabit bir noktaya dikerek hiçbir şey düşünmezsin. yavaş yavaş tatlı bir dalgınlık vücuduna yayılmaya başlar, adeta her tarafının yumuşadığını duyarsın. fakat bu anda kafandan zorla çıkarıp attığın düşünceleri dışarda tutan eller de yumuşar. ve bir sandalın altındaki deliği kapayan tıkaç oradan alındığı zaman sular nasıl deli gibi içeri dolarsa, bu düşünceler de tekrar kafana hücum ederler. sen, kalbin şiddetle çarparak uyanırsın. aynı azap yeniden başlar. seni asıl harap eden, şimdi uyusan bile yarın akşam bu işkencenin gene tekrar edeceğini, hiç bitmeyeceğini bilmektir. o zaman gözlerinde bir uyku tüter. öyle bir uyku ki, ne çarpıntısı vardır, ne de yarını.. yorgun vücudun boylu boyunca yatıp dinlenecek ve hiçbir düşünce, hiçbir dert sana gelmeye yol bulamayacaktır. işte ölüm bu uykudur. geceleri gözlerini kapamayanların aradıkları uzun ve rüyasız uyku.