rabindranath tagore
hayallerim
canlı ışık zerrecikleri
karanlıkta göz kırpıştıran
ateş böcekleridir
zihnin uykulu karanlık mağaraları içinde
rüyalar
günün kervanından dökülen parçalarla
yuvalarını yaparlar
kelebek ayları değil fakat anları sayar
ve yeter zamana sahiptir
ağaç sevgi ile bakar kendi güzel gölgesine
buna rağmen onu hiçbir vakit kucaklayamaz
izin ver, güneş ışığı gibi, aşkım seni sarsın
ve yine de aydınlık özgürlüğü versin sana
hatırlamanı istemek için
armağanlarım çok küçüktür
ve bunun için
onları sen hatırlamalısın
gök
sonsuzluğa kadar
uzaktadır
tanrı, dostlar arar ve sevgi diler
şeytan, esirler arar ve itaat diler
toprak, hizmetine karşılık
ağacı kendisine bağlar
gök ise hiçbir şey istemez
ve onu özgür kılar
sessizlik
kendi kirlerini
süpürüp yürüyünce
fırtına olur
yaseminin güneşe aşkı hecelemesi
çiçekleridir
tanrı, mabedinin aşkla kurulmasını bekler
insanlar taşları getirirler
ikincisiz birin anlamı yoktur
diğer bir onu gerçek kılar
şarkımda tanrıya dokunuyorum
tepe şelalesi nasıl uzaktaki
denize dokunuyorsa
kalbim, bugün, geçmiş gecenin
gözyaşlarına gülümser
yağmur dindikten sonra
parlayan ıslak bir ağaç gibi
hayatımı meyvelendiren ağaçlara
teşekkür ettim
fakat, onu ebediyen yeşil tutan
çimeni unuttum
aşkta, sana senin değerin diye
bitmeyen borcumu ödüyorum
çok geç yükseldin, benim büyüyen ay'ım
fakat, benim gece kuşum
seni selamlamak için
hala uyanıktır
karanlık, sessizlik içerisinde
sergüzeştçi ışığın kucağına dönmesini bekleyen
perde ile örtülmüş bir gelindir
kendi kendime düşündüğüm zaman
benliğimin yükü hafifler
zayıf, korkunç olabilir
zira kuvvetli görünebilmek için
çok cüretkar olur
ölümün ruhu tek
hayatınki ise çoktur
tanrı ölünce din bir olur
iyilik yapan, mabedin kapısına
seven de mabet içerisinde takdis edilmiş
yere ulaşır
tek olan çiçek, sayısız dikenleri
kıskanmak ihtiyacında değildir
dünya en çok, kendi iyiliğini isteyen
ilgisiz zalimden zarar görür
tam değerini ödediğimizde
bağımsızlığı kazanırız
zira hakkımız yaşamak
bahar, kışın kapısında çekingendir
dünya, sessizlik denizinin yüzünde yüzen
daima değişen bir köpüktür
birbirinin uzağında iki kıyı, seslerini
anlaşılmaz gözyaşlarının şarkısında birleştirirler
kuvvetin kabası anahtarı bozar
ve kazma kullanır
doğuş gecenin gizliliğinden
gündüzün daha büyük gizliliğine geçiştir
göçebe şarkılar kalbimden kanat açarlar
ve aşkının sesinde yuvalarını ararlar
kağıttan kayıklarım benim
saatlerin ufacık dalgacıkları üstünde
dans etmek içindir
yoksa herhangi bir yere ulaşmak için değil
siz, yalnız ve ödüllendirilmeden yaşıyorsunuz
zira, onlar sizin büyük değerinizden korkuyorlar
çimen dağı sayısız ölümlerden kurtarır
tanrının dünyası ölüm tarafından
ebediyen yenilenir
şeytanınkisi de kendi varlığı ile
ebediyen ezilmiştir
ateş böceği toprağı delerken
yıldızların gökte olduklarını asla bilmez
açan her gül bana sonsuz baharın
gülünden selamlar getirir
tanrı çalıştığım zaman beni yüceltir
şarkı söylediğimde beni sever
göğün mavisinde hissedilemeyen
bir dokunuş bırakarak
sen benim ufkumdan uzaklaştın
görünmeyen bir hayal rüzgarda
gölgeler arasında kıpırdanıyor
ateş böcekleri, yapraklar arasında
göz kırpıştırarak
yıldızları hayrette bırakırlar
sisin yenilgiye uğrattığı dağ
kımıltısız kalır
tepeler, ulaşılmayan için
dünyanın ümitsizlik jestidir
ey güzel
çiçeğindeki dikenin batmasına rağmen
ben müteşekkirim
dünya, seçkinlerin halk kitlelerinden
daha çok olduğunu bilir
mükemmel bir aynada yüzünü seyrettiğinde
güzellik, gerçeğin gülümsemesidir
şebnem güneşi yalnız
kendi küçük dünyasında tanır
çöl, sınırsızlığın duvarı içinde
tutuklanmıştır
küçücük yaprakların titremelerinde
havanın görünmez dansını görüyor
ve onların parıltılarında göğün gizli
kalp atışlarını duyuyorum
armağanların için seni övdüğümde
hayret eden
çiçekli bir ağaç gibisin sen
dünya bana resimlerde konuşur
ruhum müzikle cevap verir
gök, güneşin hatırasını anmak için
sayısız yıldızlardan tespihini çeker
gece karanlığı, ıstırap gibi dilsiz
şafak karanlığı, huzur gibi sessizdir
gurur, ihtişamını taşlarda oyar
aşk feragatini çiçeklere sunar
dağ, uzak gök boşluğunun özlemi ile
sonsuza ulaşma arzusu içindeki bulut
gibi olmayı diler
kendi kara lekelerini
haklı gösterebilmek için
gündüze gece derler
iyi, kazançlı olduğunda
menfaat, iyilikte gülümser
şahlanan gururu içerisinde
su kabarcığı denizin gerçekliğinden
şüphelenir
güler ve boşlukta son bulur
aşk sonsuz bir gizliliktir
çünkü onu açıklayacak hiçbir şeyi yoktur
karanlıkta acı çeken bulutların
güneşi kendilerinin gizlediklerini unuturlar
tanrı kendisinden armağanlar istediğinde
insan kendi zenginliğini keşfeder
sana bir çiçek sunmak için geldim
fakat sen benim bütün bahçeme
sahip olmalısın
o, senindir
konuşulduğu zamanda bile
aşk gizliliğini korur
zira yalnız seven sevilmiş olduğunu
gerçekten bilir
güzellik yeter demesini bilir
kabalık, daha fazlası için
etrafı velveleye verir
tanrı bende, kendi hizmetçisini değil
fakat herkese hizmet eden
kendisini görmeyi sever
gecenin karanlığı
sabah sisi ile değil
gün ile ahenk halindedir
bilinmeyen bir çiçek, yabancı bir dünyada
şaire seslenir:
"aynı topraktan değil miyiz, sevgilim?"
tanrımı sevebilirim
zira o bana, kendisini inkar etme özgürlüğünü verir
gün batımı kızıllığı ile kızaran dünya
gece tarafından koparılmaya hazır
olgun bir meyveye benzer
yaratılışın yararına
ışık, karanlığı kendisine eş kabul eder
kör bir kalem için
yazan el gerçek değildir
onun yazdıklarının bir anlamı yoktur
meyveye duyulan arzu, çiçeği kaybettirir
gök, ay'ı tutmak için tuzak kurmaz
onu bağlayan kendi bağımsızlığıdır
benim ağacımın gölgesi, yoldan geçenler
meyvesi de beklediğim "birisi" içindir
ey çocuk, sen getirdin kalbime benim
mırıltılarını rüzgarın ve suyun
söylenmeyen sırlarını çiçeğin, rüyalarını
bulutun ve hayret dolu sessiz bakışlarını
sabah göğünün
belki, şüphe ile gülümser büyüyen ay
mükemmeliyeti bekleyen bir parça olduğu
söylendiği zaman
kelimeler olan çiçeklerin etrafında
yapraklar sessizliktir
benim adaklarım yol sonundaki mabet için değil
fakat beni her dönemeçte hayrette bırakan
yol kenarındaki ziyaretler içindir
senin gülümsemen sevgilim
bir yaban çiçeğinin kokusu gibi
sadedir fakat anlaşılamaz
benim kendiliğinden taşan benliğim
benim ve senin kıyılarının arasında
gürültülü okyanus vardır
akıllı nasıl öğretileceğini
aptal da nasıl gülüneceğini bilir
yakınlık engelini bile aşarak
bırak aşkın beni görsün
hayatın gölgeli derinliğinde
tenha yuvaları vardır hatıraların
kelimelerden yapılmış
bırak aşkım kendi kudretini
güne hizmetinde bulsun
sükununu da gecenin birleşiminde
gecenin yıldızları bana gündüzümün
solmuş çiçeklerinin hatıralarıdır
gitmek zorunda olana kapını aç
zira engel olunduğunda
kayıp daha da çirkin olur
şekil, madde; ritm, kuvvet de, anlam da
insanın içindedir
güneşin öpücüğü, bir olgunlaşma
terk edilişe doğru
erginliği arayanlar ve zenginliği
elde etmeye çalışanlar vardır
bense şarkı söyleyebileyim diye
senin arkadaşlığını bulmaya çalışıyorum
ağacın yaprakları gibi
kelimelerin toprağa dökülüyorlar
bırak düşüncelerim senin susuşunda
söylenmemiş çiçekler olsun
bulut, kendi boşluğu içinde gösterişli
bir görgüsüz olduğunu söyleyerek
gökkuşağına gülümsedi
gökkuşağı sükunetle cevap verdi:
"ben, güneşin gerçekliğinin
inkar edilemeyeceği kadar gerçeğim"
benim yeni aşkım uyanıyor
eskisinin sonsuz zenginliğini bana getirerek
insan, onları çelenkte ördüğü zaman
tanrının çiçeklerinin kendisinin olduğunu
iddia eder
ağaç için özgürlük değildir
azat edilmek
toprağın tutsaklığından
gün ışığı bana dünyanın kapısını açar
aşk ışığı da, hazinesinin
hayatın ilhamları
çocuklar şekline bürünerek gelirler
ebedi olarak kazandığım meyve
senin kabul ettiğindir
benim şarkılarım
senin deyişini sevdiğimi seslendirmektir
aşk armağan verilmez
kabul edilmeyi bekler o
son selamlarım
mükemmel olmadığımı bilenlere
ve sevenlere olsun