yılmaz güney
herkesin yüreğine insanca yaşamanın ateşi düşecektir bir gün. işte o zaman yangın büyüyecek, önü alınmaz olacaktır.
toplum ilişkilerinin özünde tarafsızlık yoktur. tarafsızlık, taraf tutmanın bir biçimidir.
doğru hareket edebilmek için doğru düşünmek gerekliydi. doğru düşünebilmek için de, gerçeklikle kendi arasındaki bütün süzgeçleri, perdeleri, pusulaları, alıcıları, vericileri, komisyoncuları, yabancı akılları, bilincindeki casusları kaldırmalıydı. bugüne dek kafasına sokulan değer ölçülerini, yargılarını yıkmalı, her şeye yeniden, maddi gerçeğin kendi değerleriyle, kendi yasalarıyla bakabilecek sağlığa kavuşmalıydı. ön yargılardan kurtulmalıydı. çünkü onlar, ön yargılar, kalıplaşmış düşünce yapısının, değişimi istemeyen güçlerin kapı köpekleriydi; bekçileriydi. yeni bir olgunun, bir görüşün, tartışma masasına yatırılmadan cezalandırılması, önemsenmemesi için tepkiler gösterirdi.. ön yargılar, gelişmenin en büyük engellerinden biriydi. onu yıkmalıydı; aşmalıydı.
her başarı bir tuzaktır.
insanlar, çizgili gömlekler, beyaz kadın şapkaları, duvarlar, erika yazı makineleri, fordson yedek parçaları, yazılar, yabancılık ve umutsuzluk üretiyorlar.. giderek umutsuzluk, çaresizlik yutulmaz katılıkta bir lokma oluyor boğazlarında.. tıkanıyorlar.. soluksuz kalıyorlar..
insan, hangi toplumda olursa olsun, öznel ve nesnel yapısıyla, o toplumun malı, o toplumun ürünüydü. onun için, yaptıkları yapacakları, düşündükleri düşünecekleri, toplumun genel özelliklerinden, çalkantılarından, eğilimlerinden, bu akış içindeki özgül yerinden, algılama ve etkilenme ve etkileme yeteneklerinden ayrı düşünülemezdi.
insan karmaşık bir süreçtir. binlerce çelişkiyi taşır bağrında.
her bakış, gülüş, seçiş, siyasi bir eylemdir.
amaçlarını iyi saptamış, bunun için de gerekli yolu çizmiş güçler, hayatın zorunlu yasaları ışığında gelişen, yüzeyden bakanlara da gelişigüzel görünen binlerce olay içinden, kendilerine yararlı olanları bulur, onları kendi istek ve çıkarları doğrultusunda değerlendirirlerdi. gerekli gördüklerini de, ipler elinde ise, yaratabilir, yönetebilirlerdi. işte bu yüzden, bilerek ya da bilmeyerek, başkalarının aracı, ezenlerin aracı olmamak için, toplumsal eğilimin zorunlu durak ve yollarını kavramalıydı salpa.
dünyamızın gizli sahiplerini arıyorlar. her şeyi dışarıda arıyorlar. asıl aranacak, kafamızın, bedenimizin, bilincimizin gizli sahipleridir.
insan ne iş yapıyorsa ona göre biçim alır. adamın kafasını yaptığı iş belirler.
umut, umutsuzluğun çiçeğidir. hoş kokulu, mavi bir çiçektir durmadan açan.
karamsarlık birikir aydınlık olur, umutsuzluk birikir umut olur.
insanların isteklerine, niyetlerine bağlı değildi iyilik kötülük kavramı. iyilik yaptığını sandığımız bir adama belki de yaptığımız özünde kötülüktür. kötülük diye nitelendirdiğimiz bir davranışın özünde iyilik olabilir. her iyiliğin ya da kötülüğün verdiği ürün önemlidir aslında.
kibritle, cigarayla, kravatla, çiçekli gömlekle çıkartma yapıyorlar bilincine. beyninin bütün hücrelerini bir bir ele geçiriyorlar. sen yoksun artık. sen, yalnızca onların istediğini alıp satan, onların düşündüklerini söyleyen, onların istediğini yiyen, beğenen, seven canlı bir kuklasın.. eleştirin bile onlara can verecek, daha uzun yaşatacak.. uzak, şimdiki aklının ermeyeceği uzak istasyonlar yönetecek seni.. her an bir akım geçecek kafandan. her an birilerinin yörüngesine gireceksin. radyolar, gazeteler, sinemalar, duvar afişleri, bilimadamları, ideologlar, kuramcılar, otobüs çığırtkanları yolunu kesecekler.. antep'e gitmek isterken aydın'a gönderecekler seni. don lastiği için ayırdığın parayla bilmem ne birası içirecekler sana.. tutsak edecekler seni. yutacaklar; cebindeki son kuruşa dek.. tüketecekler.. iliğini sömürecekler.. ananı belleyecekler.. içimize özlemler, istekler ekecekler, günün birinde biçmek için.. özenti ağaçları dikecekler içimize, tuzaklar kuracaklar.. içimize yerleştirilen hareket ettirici, seçici, karar verici motorun komutası elimizde değil artık. özgür isteminle yaptığını sandığın şeylerde bile özgür değilsin artık..