alberto manguel
tekvin kitabı'nın 11. bölümü, tufan'dan sağ kurtulan dünya insanlarının tek bir dili, aynı dili konuştuğunu anlatır. bu insanlar, sular çekildikten sonra ararat (ağrı) dağı'ndan doğuya doğru yola koyularak şinar topraklarına ulaştılar ve orada bir şehir kurmaya, hemen yanında da göklere ulaşacak bir kule inşa etmeye karar verdiler. kitabı mukaddes'teki bu hikayenin ortaçağ'a ait bir yahudi tefsirine göre, bu muazzam göreve önayak olan kişi, nuh'un, tanrı'nın krallığını ele geçirme ihtirasına delicesine kapılmış torunu nimrod'du. (nemrut) nimrod'un tebaası üç gruba ayrıldı: ilk grup cennet'e karşı savaş açma, ikinci grup oraya putlar yerleştirerek onlara tapınma ve üçüncü grup da cennet'in sahiplerine ok ve yaylarla saldırma isteğindeydi. tanrı, hepsini cezalandırmak için yeryüzüne meleklerini gönderdi ve onlara "dillerini karıştırın ki birbirlerini anlamasınlar." dedi. "o zamandan beri" diye açıklar meçhul anlatıcı, "biri diğerinin ne dediğini anlamaz oldu. biri harç istediğinde diğeri ona tuğla verdi, öfkelenen diğeri tuğlayı ortağına fırlatıp onu öldürdü. pek çoğu böyle helak oldu, kalanlar da isyankar davranışları nedeniyle hak ettikleri gibi cezalandırıldılar." silahlarıyla cennet'e saldırmak isteyenler, baltalar ve kılıçlarla birbirlerine düşürüldüler. putlarını cennet'e koymak isteyenler, maymuna ve hayalete dönüştürüldüler. ve tanrı'ya karşı savaş vermek isteyenler, dünyanın dört bir yanına dağıtıldılar, bir zamanlar ortak bir dille bağlı kardeşler olduklarını unuttular. bugün her yerde çatışma olmasının nedeni işte budur, dendi bizlere. orta çağ anlatıcıları, kulenin bir zamanlar yükseldiği yerin belleği silme niteliğini hiçbir zaman kaybetmediğini ve bugün dahi oradan geçenlerin bir zamanlar bildikleri her şeyi unutuverdiklerini eklerler. kafka'nın ilerleme mefhumu gibi, babil'in inşasının da geçmişi yoktur.