14.01.2009

aylaklığa övgü

bertrand russell

eski yunan uygarlığının bizim uygarlığımızdan üstün olan yanı, eski yunan polisinin yetersizliğidir; zira namuslu insanların önemli bir yüzdesi polisin bu yetersizliği sayesinde kaçıp kurtulabiliyordu.

dünya, kendine bir çekidüzen vermeye son derece hevesli; ama durmadan ona içki ikram eden nazik dostlarla çevrili ve bu yüzden her defasında yine kendini kapıp koyuveren bir ayyaş durumundadır. bu örnekteki nazik dostlar, dünyanın bahtsız eğilimini sömürerek para kazanan adamlardır ve dünyanın kendine çekidüzen vermesi için atılacak ilk adım, bu dostlardan yakayı kurtarmak olmalıdır.

ne zaman serinkanlılıkla, akıllıca düşünmek için çaba harcanacak olsa, hemen yurtseverlik ve ulusal onur duygularına hitap eden kılıklara bürünmüş olarak propaganda işe karışır.

günümüzde kitap sayısı, kitapların kalite düşüklüğü oranında yüksektir.

insanın kendi uygarlığını doğru perspektiften görmesi hiç de kolay değildir. kendi uygarlığını doğru perspektiften görmenin belli üç yolu vardır; bunlar da seyahat, tarih ve antropolojidir.

bir insan kazandığını harcadığı sürece, kazanırken başkalarının ağzından aldığı lokmaları en aşağı katıyla, kazandığını harcarken yine başkalarına veriyor demektir. bu görüş açısından bakıldığında asıl kötü insan, biriktiren insandır. eğer insan, kazandıklarını bir çorabın içine tıkıp biriktirmekle yetiniyorsa, bu biriktirilen kazançların kimseye bir iş sağlamadığı açıktır.

modern dünyada çalışmanın erdem olduğuna inanma yüzünden çok büyük zararlar doğmaktadır ve mutluluğa giden yol, refaha giden yol, çalışmanın örgütlü bir düzen içinde azaltılmasından geçer. çalışma ahlakı, köle ahlakıdır; modern dünyada ise köleye ihtiyaç yoktur.

uygarlık için boş vakit şarttır.

yüzyıllarca, zenginler ve zenginlerin çanak yalayıcıları "namuslu emek" üzerine övgüler düzmüşler, basit yaşayışı övmüşler, yoksulların cennete gitme olasılığının zenginlerinkinden çok olduğunu aşılayan bir dini öğretmişler ve genellikle, tıpkı kadınların cinsel köleliklerinden özel bir soyluluk kazandıkları fikrine erkeklerin onları inandırmaya çalışmaları gibi, bedenleriyle çalışan işçilerin, maddenin uzaydaki durumunu değiştirmenin onlara özel bir soyluluk kazandıracağı fikrine inandırmaya çalışmışlardır.

biz iktisadi adaleti gerçekleştirmeye kalkışmadığımız için tüm ulusal gelirin büyük yüzdesi, nüfus içinde büyük bir bölümü hiç çalışmayan küçük bir azınlığa gider. üretim hiçbir şekilde bir merkezden yönetilmediği için, sürüyle gereksiz şey üretiriz. nüfusun bir bölümünü gerektiğinden çok çalıştırmak suretiyle geri kalanların emeğinden vazgeçebildiğimiz için, çalışan nüfusun büyük yüzdesini aylak bırakırız. bu yöntemler yetersiz kalınca da savaş çıkarırız; havai fişekleri ömründe ilk kez görmüş çocuklar gibi, bir kısım insanlara yüksek güçte patlayıcı maddeler yaptırır, bir kısmına da bunları patlattırırız. bütün bu düzenleri bir araya getirerek, sıradan insanların kaderinin çetin bir bedensel çalışma olduğu fikrini, güç de olsa yaşatmayı beceririz.

bilinçli eylem bütünüyle bir tek belirli amaç üzerinde toplandığı zaman, pek çok insanda bunun kesin sonucu olarak bir dengesizlik ve bu dengesizliğin yanı sıra sinir bozukluğu başgösterir.

insanlığın makinelerin verimliliğinden yararlanabilmesini sağlayacak daha iyi bir iktisadi örgütlenme, daha çok boş zaman kalmasına yol açardı; boş zamanın çoğu ise, hatırı sayılır beyinsel çalışmaları ve merakı olanlar dışında, insanlara sıkıcı gelir. boş zamanı bulunan bir toplumun mutlu olabilmesi için bu toplumun eğitilmiş, hem de teknik bilginin dolaysız yararı kadar, beyinsel zevk de gözönünde bulundurularak eğitilmiş bir toplum olması gerekir.

büyük küçük, insan doğasında, çeşitli biçimlerde kendini gösteren hatırı sayılır bir zalimlik ögesi vardır.

yalnız kişisel nitelikli amaçlara yönelmiş bir hayat büyük ihtimalle, er ya da geç, çekilmez derecede ıstırap verici olacaktır; hayatın trajik yanlarına ancak, daha geniş ve daha az korkunç dünyalara açılan pencereler sayesinde dayanılabilir.

şimdiki halde dünya, her biri kendi çıkarından başka bir şey düşünmeyen, her biri bir santim gerilemektense uygarlığı yıkmaya razı, hiçbiri insan hayatına bir bütün olarak bakamayan, öfkeli gruplarla dolu bulunuyor. bu dar görüşlülüğe hiçbir teknik eğitim panzehir sağlayamaz.

eğer bir çağın toplumsal ülküleri üzerine, o çağın mimarlığındaki estetik niteliğe bakarak yargıda bulunmak gerekirse, son yüzyıl bu bakımdan insanlığın ulaştığı en alçak noktayı temsil eder.

sistemin kötülüklerini su üstüne çıkarmayan ender durumların var oluşu, o sistemin kötü olmadığını kanıtlamaz.

aklını kaçıran bir birey yerine bütün bir ulus oldu mu, bu kaçıklığa, endüstri alanında olağanüstü bir bilgelik gösterisi gözüyle bakılır.

eğer iş adamlarının zenginleşmek arzuları, başkalarını yoksullaştırmak arzularından daha güçlü olsaydı, dünya çarçabuk bir cennete dönerdi.

satma ile satın alma arasındaki psikolojik tercih sebeplerinin en önemlisi, iktidarı zevke tercih edişimizdir.

ufak bir azınlığın çoğunluk üzerinde iktidar sahibi olduğu her yerde, çoğunluğa egemen birtakım kör inançlar vardır ve bu inançlar iktidar sahibi azınlığa yardımcıdır.

"insanlık" der nietzsche, "amaçtan çok bir araçtır. insanlık sadece bir deney malzemesidir." onun kafasında kurduğu amaç, sıradan olmayan bireylerin büyüklüğüdür: "amaç, gerek disiplin yoluyla, gerek milyonlarca sefilin yok edilmesi yoluyla geleceğin insanını biçimlendirebilecek; ama aynı zamanda, bunun yaratacağı misli görülmemiş acı karşısında mahvolmaktan da kurtulabilecek o muazzam büyüklük enerjisine ulaşmaktır."

herhangi bir insanı yanılmaz kabul etmek tehlikelidir; bunun sonucu, zorunlu olarak insanı aşırı basitliğe götürür. otoriteye tapınma, bilimin ruhuna aykırıdır.

olağanüstü servet kazanma isteği, çalışma için hiç de zorunlu bir kamçılayıcı değildir. bugün insanların çoğu zengin olmak için değil, açlıktan ölmemek için çalışır. bir postacı, öbür postacılardan daha zengin olmayı bekleyemez, aynı şekilde bir asker, bir denizci de vatanına hizmet ederek muazzam bir servete kavuşmayı umamaz.

son zamanlarda kadınların durumunu düzeltmek için atılan bunca adıma rağmen, evli kadınların büyük çoğunluğu hala iktisaden kocalarına bağımlıdırlar. bu bağımlılık birçok bakımdan, ücretli işçinin işverenine bağımlılığından da kötüdür. bir işçi işini bırakabilir; ama kadının kocasını bırakması zordur; üstelik, kadın evini çekip çevirmek için ne kadar çok çalışırsa çalışsın, bu çalışma karşılığı bir ücrete hak kazandığını iddia edemez. işler bu durumda devam ettiği sürece, evli kadınların erkeklere iktisadi bakımdan eşit olma yolunda ilerledikleri söylenemez.

uygarlık, bilgi ile basiretin bir araya gelmesinden doğan bir hayat tarzıdır.

yurtseverlik, çağımızın başlıca belasıdır ve eğer yumuşatılamazsa uygarlığı sona erdirecektir.

iyi nitelikleri yok etmek, kötü nitelikleri yok etmekten kolaydır; bundan ötürü de birörneklik, bütün ölçüleri düşürmek suretiyle daha kolay sağlanır.

insanlar eğer birbirlerine karşı duydukları kin dolayısıyla öfkelerine kapılıp da böceklerin ve mikroorganizmaların yardımına başvurmaya kalkışırsa -ki, büyük bir savaş daha çıkarsa böyle yapacakları muhakkaktır- o savaşın biricik galibi olarak ayakta sadece böceklerin kalması hiç de olanak dışı değildir. evren açısından bakıldığında belki de buna üzülmemek gerekir; ama bir insan olarak, hemcinslerim hesabına göğüs geçirmekten kendimi alamıyorum.

herhangi ciddi bir eğitim kuramı iki bölümden meydana gelmiş olmalıdır: yaşayıştaki amaçların ne olduğuyla ilgili bir anlayış ve ansal değişim yasalarını inceleyen psikolojik dinamik bilimi. yaşayıştaki amaçların ne olduğu konusunda birbirinden ayrılan iki insan, eğitim üzerinde asla birleşmez.

kendilerine yetke uygulanan kişiler ya boynu bükük ya da isyankar olurlar; her iki tutumun da kaybettirdiği şeyler vardır.

bilimde son ilerlemelerin en acı yanı, bu ilerlemelerin her birinin bize sandığımızdan daha az şey bildiğimizi öğretmesidir.

bizim uygarlık dediğimiz şeyin hemen hemen tümünü aylak sınıf yaratmıştır. sanatı geliştiren, bilimleri bulan bu sınıftır; bu sınıf kitaplar yazmış, bu sınıf felsefeler ortaya atmış ve toplumsal ilişkileri bu sınıf inceltmiştir. hatta baskı altındakilerin kurtuluşu bile genellikle yukarıdan aşağı doğru gelişmiştir. aylak sınıf olmasa, insanlık barbarlıktan hiç kurtulmazdı.