22.12.2008

din dergileri

orhan veli kanık

okuyucularına hoşça vakit geçirtmek isteyen yazarların sık sık başvurabilecekleri kaynaklar vardır. milli kalkınma partisi'nin yayınları ile necip fazıl'ın, peyami safa'nın yazıları onlar arasındadır. ben, son günlerde yeni bir kaynak daha buldum: din dergileri.

bu dergilerden, geçen sayılarımızda da söz açmış, sebilürreşad'ın meseleleri üzerinde kısaca durmuştum. elime bu sefer başka bir hazine geçti. bu hazine, "hakka doğru" dergisinin yayımladığı "rüya tabirleri" adlı kitaptır. eser, aslında muhyiddin-i arabi hazretlerininmiş. muharrem zeki adında bir zat yeniden yazmış. bir bilim eseri gibi başlıyor. rüyalar birkaç bölüme ayrılmış: gerçek rüyalar, yalan, yalancı, aldatıcı rüyalar, efdal rüyalar gibi. gerçek rüyalar da üçe ayrılmış: tebşir, tahrir, ilham rüyaları. insan şaşırıyor birdenbire. doğru dürüst, ağırbaşlı bir kitap okuyacağını sanıyor. gelgelelim, ikinci sayfada iş değişiyor. sapıtıveriyor yazar. diyor ki:

"fakir adamın rüyasına itibar olunmaz. çünkü o, daima günlük nafakasını düşünür."

bütün dinler, insanlara, oldukça eşit bir yaşayış sağlamaya çalışmışlar. bunun için de, herkesten önce, fakir fukarayı korumak gerektiğine inanmışlar. böyle iken, nasıl oluyor da, bir din dergisinin çıkardığı bir kitap fakir fukarayı adam yerine koymuyor? doğrusu pek akıl erdiremedim.

yazar, gene o sayfada, deminki cümleden birkaç satır aşağıda şöyle diyor:

"rüya gören kimse, bunu düşmana, cahile, kadına ve maskaraya söylememelidir."

demek ki kadın kısmı, düşmanla, cahille, maskarayla bir tutuluyor. ne insanlık, ne insanlık!

aynı kitabın başka bir yerinde şöyle bir söz var:

"vücudunda mevcut uzuvlarından fazla şey gören kişi zengin olur."

insanın içinden, cümlemize üçer kulak, dörder burun, beşer bacak vermesi için tanrıya yalvarmak geliyor.

başka bir cümle:

"kabak ağacı gören kişi doktorluğu öğrenir ve hasta olmaz."

kabak ağacı olur mu olmaz mı diye düşünmüyoruz bile. demek ki, diyoruz, tıp fakültelerinin de pabucu dama atıldı. öyle ya, bir kabak ağacı gör rüyada; tamam. ne lüzum var okullarda çürümeye? hemen as kapına levhayı: "birinci sınıf operatör" diye.

kitapta bu biçim örnekler tümen tümen. ama ne lüzum var hepsini sıralamaya? merak eden alır, okur.

okur ya, kitabın sonundaki bir "seğirname"ye de ilişmeden edemeyeceğim. bu bölümde yazar, türlü uzuvların seğirmelerine türlü manalar vermiş. mesela bir yerde şöyle demiş:

"tenasül aleti seğiren kimse, izzet ve hürmet bulur; sevdiği adamla buluşur."

"hayanın iki tarafının seğirmesi darlığa düşmeye alamettir. hayasının sağ yanı seğiren insan sevinir. hayasının sol yanı seğiren insan da sevinir ama daha evvel biraz mihnet çeker."

"dübürünün sağ yanı seğiren aziz olur; sol yanı seğiren rahat bulur."

bu kadar rahat konuştuklarına göre, bu zatların sol yanı seğiriyor demektir.

"zevcesinin fercini (amını) büyümüş görmek nesil ve evlat çokluğuna, müreffeh yaşamaya delildir. bir kadının, fercinin çarpık olduğunu görmesi harama meyledeceğine, fercin beyaz ve semiz olması iffet ve ismete delildir."

yine o maddeden öğrendiğimize göre, "bir kadının, fercinden ateş çıktığını görmesi, hükümette büyük bir mevki ihraz edecek evladı olacağına delalet eder"miş.

namusla edep arasında pek de fark gözetmeyen, bu arada da, hepimizi edepli olmaya davet eden bu din sözcülerinin bu türlü işlerini -ne yazık ki- pek ciddiye alamıyoruz. bunun böyle olacağını kendileri de sezmişler herhalde; bir açık kapı bırakmış olmak için, kitaplarını "şaka basımevi"nde bastırmışlar.