7.08.2008

korku çağı

albert camus

17. yüzyıl matematiğin çağıydı, 18. yüzyıl doğa bilimlerinin, 19. yüzyıl ise biyolojinin çağıydı. bizimkisi, yani 20. yüzyıl ise korkunun çağıdır. şimdi bana yanıt olarak korkunun bir bilim olmadığı söylenecek. ama bilimin bununla yine de bir ilintisi var; çünkü bilimin son kuramsal ilerlemeleri onu kendi kendisini yadsımaya sürükledi, uygulamada eriştiği yetkinlik düzeyleri ise bütün dünyayı yıkıma götürme tehlikesiyle karşı karşıya bıraktı. ayrıca korku, tek başına ele alındığında, her ne kadar bir bilim sayılamaz ise de, onun bir teknik olduğundan kuşku duyulamaz. çünkü yaşadığımız dünyada en çarpıcı nokta, insanların çok büyük bölümünün bir geleceklerinin bulunmayışıdır. oysa geleceğe, olgunlaşmaya ve ilerlemeye yönelik bir umut olmadan anlamlı bir yaşamdan söz edilemez. bir duvarın önünde yaşamak, köpekler gibi yaşamaktan farksızdır. gerek benim kuşağımın insanları, gerekse bugün işletmelere ve fakültelere girmekte olan insanlar köpekler gibi yaşadılar ve yaşamaktalar. insanların önünde duvar örülmüş bir gelecekle yüz yüze yaşamaları elbet ilk kez olmuyor. ama insanlar daha önce bu duvarları sözün ve çağrının yardımıyla aşarlardı. umutlarını oluşturan başka değerlere atıfta bulunurlardı. bugün ise (kendilerini yineleyip duranların dışında) artık kimse konuşmuyor; çünkü dünya bize uyarıları, öğütleri, dilekleri duymayan kör ve sağır güçlerce yönetiliyormuş gibi gözüküyor. kısa bir geçmişte yaşadığımız yılların sergilediği oyun, içimizde bir şeyi yıktı. ve bu şey de insanoğlunun bir başka insanla insanlığın diliyle konuştuğu takdirde, onca insanca tepkiler yaratabileceğine yönelik o sonrasız güven duygusu. insanlar arasında sürüp giden uzun diyalog, artık kesildi. ve diyalog yoluyla ikna edilemeyenlerin insanda ancak korku uyandırması da son derece doğaldır.