alfred adler
anne ve babasının davranışına karşı çıkan çocuk, yönelteceği saldırı için onların en zayıf noktalarını arayıp bulur.
tanınmış bir alman toplumbilimcisi, suç işleyenlerden şaşırtıcı derecede büyük bir bölümünün, suçların önlenmesiyle görevli ailelerden, örneğin yargıç, polis ve gardiyan ailelerinden geldiğini saptamıştır. öğretmen ailelerinin çocukları, gelişimlerini inatla ağırdan alırlar. hekimlerin çocukları arasında şaşılacak denli çok sayıda nevrozluya, rahiplerin çocukları arasında da yine şaşılacak denli çok suçluya rastlanır. anne ve babalarının böbrek ve mesane fonksiyonları üzerinde aşırı önemle durmaları, çocukların kendilerine özgü bir istemleri bulunduğunu anne ve babalarına göstermeleri için ele geçmez bir fırsat oluşturur.
suça yönelik kişiler kendilerinin cesur olduklarını düşünürlerse de, bu bizi aldatmamalıdır; suç, kahramanlığın bir korkak tarafından taklit edilmesinden başka şey değildir. suça yönelik kişiler kendini beğenmişlik karışımı bir kişisel üstünlük amacına ulaşmaya çalışır, birer kahraman olduklarına inanmaya bayılırlar.
suça yönelik kişilerin yaşam öykülerinde sık karşılaştığımız bir şeydir, bu kişiler eğlenmeyi seven bir kızla ilişki kurar hep.
çocukluğunda toplumsal bilinci felce uğratan neden ya da nedenler bulunup çıkarılmadıkça, bir suçluyu ıslah umudundan söz açılamaz. suça yönelik bir kişiye yardım elini uzatabilmemiz ve kendisinde toplumsallık duygusunu uyandırabilmemiz için, söz konusu koşulların onun geleceği üzerinde yapacağı etkileri bilmemiz zorunludur.
büyük çapta sorunları bulunan çocukları üç gruba ayırabiliriz: birincisi yetersiz organlarla dünyaya gelmiş, ikincisi nazlı ve şımarık büyütülmüş, üçüncüsü de ihmal edilmiş çocuklar.
organsal yetersizliği bulunanlar, doğanın kendilerine üvey evlat gibi davrandığı duygusunu taşırlar içlerinde. başkalarıyla paylaşma duyguları eğitim aracılığıyla gerektiği gibi geliştirilmezse, kendi kendileriyle aşırı derecede ilgilenme eğilimi gösterir, başkalarını sultaları altına almak için fırsat kollarlar. benim tanık olduğum bir olayda, ilgilendiği kızın, flört girişimlerini soğuk karşılaması üzerine kendini aşağılanmış hisseden bir oğlan, kendinden küçük ve aptal bir arkadaşını kandırıp kızı öldürtmüştü.
nazlı büyütülmüş çocuklar aşırı sevecen anne ve babalarından bir türlü kopamaz, ilgi alanlarını başkalarını da içine alacak gibi genişletemezler.
hiçbir çocuk yoktur ki tümüyle ihmal edilsin. yoksa süt çocukluğu döneminin ilk aylarından bile sağ çıkamaz. buna karşılık yetimler, evlilik dışı doğmuşlar, istenmeyen, çirkin ve anomalili çocuklar arasında ihmal edilmiş diye nitelendirilebilecek pek çok çocuğa rastlarız. biri ihmal edilmiş çirkin, diğeri şımarık büyütülmüş sevimli olmak üzere suça yönelik çocukların iki ana tipte yer almasını anlamak zor değildir.
ne yazık ki uygarlığımızda insanların çoğu ancak sınırlı ölçüde toplumsal işbirliği duygusuna sahiptir; bu sınırın dışına çıkılmasını gerektiren durumlarda, söz konusu insanlar başarısızlıkla karşı karşıya kalır. bu yüzden zor dönemlerde suça eğilimde bir artış gözlenir. sözünü ettiğimiz yoldan suçun kökünü güvenilir şekilde kurutmaya kalksaydık, insanlardan büyük bir bölümünü tedaviden geçirmemiz gerekirdi. ne var ki her suçluyu ya da suça yönelecek bir kişiyi bu yoldan iyi bir vatandaş yapmak, yakın bir gelecekte gerçekleşecek bir amaç gibi görünmüyor.
bir suçluyu doğru yola yöneltecek tek şey, onun kendi durumunu gereği gibi anlamasıdır.
suç işleyenlere kuşkusuz insanca davranmamız gerekir; ölüm cezasının suçluların gözünü yıldıracağı kuruntusuna asla kapılmamalıyız. ölüm cezası, bazen oynanan oyunun heyecanını artırmaktan başka işe yaramaz. elektrikli sandalyeyle idam edilen suçlular bile idamdan önceki son saatlerini hangi yanlışı yaparak yakayı ele verdiklerini düşünmekle geçirirler.