marquis de sade
filozof küçük insani gururları asla okşamaz; onun her zaman için büyük bir tutkuyla istediği şey, hakikati aramaktır, özsaygının aptalca önyargıları altından hakikati bulup çıkarır, hakikate erişir, onu geliştirir ve onu şaşkın dünyaya cesurca gösterir.
tüm erkekler, tüm kadınlar birbirine benzer: sağlıklı bir düşünmenin etkilerine direnebilecek aşk kesinlikle yoktur. duyuların sonucunu bizim içimize gömerek, bizi asla bir şey göremeyecek hale sokan; ancak çılgınca tapılan bu nesneyle var olmamıza yol açan bu sarhoşluk ne büyük bir aldatmacadır!
cehaletin ve aptallığın tüm engellerini parçalama şerefi yalnızca dehalara aittir.
en büyük zevklerimden biri sikim kalktığında tanrıya küfretmektir.
asla sırrını ağzından kaçırma, sevgilim; ve özellikle tek başına hareket et: suç ortaklarından daha tehlikeli bir şey olamaz; bize en yakın olanlardan sakınalım her zaman: ya hiç suç ortağınız olmasın ya da bize hizmet eder etmez onlardan kurtulmak gerekir, der macchiavelli.
herkes ikiyüzlü davranır; sorarım size, samimi bir kişi sahtekarlar cemiyetinde nasıl olur da her zaman başarısızlığa uğramaz!
tarım ağaçlara nasıl zarar veriyorsa eğitim de doğanın kutsal etkilerine o kadar zarar vermektedir.
tüm ahlaki hatalarımızın kaynağında, hıristiyanların kendi bahtsız ve felaketle dolu yüzyıllarında uydurdukları şu kardeşlik bağının gülünççe kabulü yatar.
insanları ancak kendimiz için sevmeliyiz; onları kendileri için sevmek bir aldatmacadır; doğa asla insanlara kendilerine iyi gelebilecek hareketlerden, duygulardan başka bir şey esinlemez; doğadan daha egoist bir şey olamaz; o halde, doğanın yasalarına uymak istiyorsak, böyle davranalım.
eğer doğa vücutlarımızın herhangi bir bölümünü saklamamızı istemiş olsaydı bu önlemi kendisi alırdı; ama o bizi çıplak yarattı; dolayısıyla çıplak olmamızı istiyor, çıplaklığa karşı her davranış doğanın yasalarını kesin olarak ihlal eder.
doğa insanın edepli olmasını amaçlasaydı eğer, kesinlikle onu çıplak doğurmazdı; uygarlık bakımından bizden daha az yozlaşmış olan sayısız halk çıplak dolaşmakta ve hiçbir utanç hissetmemekte; giyinme alışkanlığının biricik temelinin hem havanın sertliği hem de kadınların süs merakı olduğundan kuşkunuz olmasın; kadınlar arzuların doğmasına yol açacak yerde bu etkileri önceden gözler önüne sererlerse bir süre sonra bu etkilerin tümünü yitireceklerini hissederler; doğa onları kusursuz yaratmamış olduğundan, bu kusurları süslerle gizlediklerinde hoşa gitmenin tüm yollarına sahip olacaklarını düşünürler; demek ki utanç, bir erdem olmanın ötesinde, ahlak bozukluğunun ilk etkilerinden başka bir şey değildi, kadınların süs merakının ilk araçlarından biriydi. hayasızlığın sonuçlarının, yurttaşı cumhuriyetçi yönetimin yasaları için temel önemdeki ahlaksızlık halinde tuttuğuna inanan lykurgos ve solon, genç kızların tiyatroya çıplak çıkmasını zorunlu kılar. hatta bazı halklarda çıplaklık erdem olarak kabul görüyordu.
insan nedir? onunla diğer bitkiler arasındaki fark nedir? onunla doğadaki tüm diğer hayvanlar arasındaki fark nedir? kesinlikle hiç fark yoktur. insan da onlar gibi bu yerkürenin üzerine rastlantı sonucu yerleştirilmiştir, onlar gibi doğmuştur; onlar gibi ürer, çoğalır ve azalır; onlar gibi yaşlanır ve onlar gibi doğanın her hayvan türüne biçtiği sürenin sonunda, organlarının yapısı nedeniyle hiçliğin içine düşer.
bir hayvanı öldürmek de bir insanı öldürmek kadar kötüdür ya da her ikisi de pek az kötüdür ve farklılık yalnızca bizim önyargılı kibrimizde mevcuttur; ama kibrin önyargıları kadar saçma bir şey ne yazık ki yoktur. yine de soruyu hemen soralım. bir insanı ya da bir hayvanı yok etmenin eşit olmadığını inkar edemezsiniz.
her şeyin kendisi için yapıldığına inanan insanın aptalca kibri, insan soyunun tümüyle yok edilmesinin ardından doğada hiçbir şeyin değişmediğini ve yıldızların dönmesinin hiç de gecikmediğini görünce pek şaşırmış olacaktır.
kesin olarak şunu aklında tut ki, basit ve ödlek adam, salakların insanlık diye adlandırdıkları şey, korkudan ve bencillikten doğmuş bir zayıflıktan başka bir şey değildir; bu kuruntu ürünü erdem, yalnızca zayıf insanları zincire bağlar, karakterleri stoacılıktan, cesaret ve felsefeden oluşanlar insanlık diye bir şey bilmezler.
siki kalktığında despot olmayan erkek yoktur. eğer diğerleri de onun kadar zevk alıyor gözükürse o daha az alır. o sırada pek doğal olan bir kibirle, hissettiği şeyi anlamaya yatkın dünyadaki tek kişi olmak ister; kendi gibi bir başkasının da zevk aldığını görme fikri ona bir tür eşitlik duygusu verir ki bu duygu despotizmin hissettirdiği tarifsiz güzelliklere zarar verir.
doğanın insan yüreğine yerleştirdiği despotizmi sergilemenin gizli bir yolunu insana vermezsek, bu despotizmi uygulayabilmek için etrafındaki nesnelere saldırır, yönetimi karıştırır.
tanrıya inanan salaklar, varlığımızı yalnızca ona borçlu olduğumuza inanmış olanlar, bir embriyon olgunlaşmakta olduğunda, tanrıdan gelen küçük bir can görerek onu hemen canlandıranlar; bu sersemler, bu küçük yaratığın yok edilmesini temel bir suç olarak kabul ederler kesinlikle; çünkü, onlara göre, o artık insanlara ait değildir. tanrının ürünüdür o; tanrıya aittir.
ilkelerinizi uzaklara taşımanın boş onuruyla, kendi içinizdeki mutluluğa özen göstermeyi bir yana bırakırsanız, uyuklamakta olan despotizm yeniden doğar, iç anlaşmazlıklarla parçalanırsınız, maliyenizi ve alım gücünüzü tüketirsiniz ve tüm bunlar, siz yok olduğunuzda size boyun eğdirecek olan tiranların dayatacakları prangaları yeniden öpmek içindir. arzuladığınız her şeyi kendi evinizden ayrılmadan yapabilirsiniz; diğer halklar sizin mutlu olduğunuzu gördüklerinde sizin onlar için çizdiğiniz yoldan onlar da mutluluğa koşacaklardır.
davranışın senin basitliğine kurulmuş bir tuzaktır.
bilumum yaş ve cinsiyetten şehvetperestler, bu kitabı yalnızca sizlere armağan ediyorum: bu kitaptaki ilkelerle beslenin, sizin tutkularınızın destekçisidir onlar. sevimsiz, duygusuz, kişiliksiz ve dalkavuk ahlakçıların sizi korkuttukları bu tutkular, doğanın insanı eriştirmek istediği yere ulaştırmada kullandığı araçlardan başka bir şey değildir; tadına doyum olmaz bu tutkulardan başkasına kulak vermeyin; sizi mutluluğa yalnızca bu tutkuların sesleri götürebilir.