
sultan hamit orta boyludur. bir ulu hakan için orta boy pek övünülecek bir şey değildir ama abdülhamit onu "ortanca dağları ben yarattım." diye kasılmak için kullanır.
gözleri tahrirli yeşildir. daha doğrusu yeşil ile mavi arası eladır. gözlerinin çevresi de az biraz halkalıdır. bakışları -bunu kızı ayşe osmanoğlu söylüyor- zeka ve duygu yüklüdür. saçları, yine bir hakana yakışmayacak biçimde döküktür. yüzü beyazdır. pala gibi eğri ve iri burnu bu soğuk ve solgun yüzü -bunu da bir ingiliz yazarı söylüyor- ikiye ayırır. bedeni ise yüzünden aktır. elleri orta büyüklükte ise de biçimlidir. ayakları da ne küçük ne büyüktür.
"kara tahsin" adıyla ün salmış mabeyin başkatibi tahsin paşa'nın demesine göre, gür ve kalın bir sesi vardır. belleği öyle herkeste bulunmayacak denli güçlüdür. gel gelelim kuramsal bilgi denilen şeyden nasibini hiç mi hiç almamıştır. çağdaş hükümdarlarla karşılaştırıldığında, ondan bilgisizi yoktur. ne ki, yaşam içinde birtakım görgüler, deneyler elde etmiştir ki, bu, onun 33 yıl sanatlı beste ile türkleri inim inim inletmesine yetmiştir.
mehmet akif de abdülhamit'i yaşamı boyunca bir kez -o da meşrutiyet'ten sonra- görmüştür. o gün abdülhamit açık bir arabada meclis-i mebusan'ın açılış töreninden dönmektedir. akif ise mithat cemal ile birlikte, reşit paşa türbesi'nin oralardadır. kızıl sultan'ı görünce sapsarı kesilir. mithat cemal'de telaş:
"hasta mısın?"
"boyalı sakalıyla abdülhamit'in yüzü birdenbire karşıma çıktı. fena oldum."
gelin görün ki, halk geçip giden arabanın arkasından koşmakta, abdülhamit'e alkış tutmaktadır.
akif, mithat cemal'e bu kez şunları fısıldar:
"aman yarabbi, 33 yıl bu. hala alkışlıyorlar."