memet fuat
derler ki yaşar kemal ince memed'i bir gazete patronuna götürmüş, para kazanmak amacıyla, kolay okunacak bir roman yazdığını, takma adla tefrika etmek istediğini söylemiş. sonucu öğrenmeye gittiğinde ise gazete patronu ona romanının çok güzel olduğunu bildirerek akılsızlık etmeyip kendi adıyla yayımlamasını öğütlemiş.
yetenekli sanatçıların yığınların karşısına çıkarılmaları, hem seçkin aydınları, yani mutlu azınlığı hem de -varlıklı varlıksız- sanat eğitiminden geçmemiş büyük çoğunluğu doyurmak zorunda bırakılmaları, her türlü yozlaşmayı önlemenin tek sağlıklı yoludur.
sanat alanında en verimli, en sağlıklı gelişmeler -yeni yetenekler yönlendirici baskılar altında ezilmeyecekleri için- kimsenin kimseyi beğenmediği dönemlerde görülebilir.
"güzel" örneklerle birlikte yaşayanların beğenileri olumlu yönde gelişecek; "yozlaşmış" örneklerle birlikte yaşayanların beğenileri ise olumsuz yönde gelişecektir. insanlar iyi şeylere alıştıkları gibi, kötü şeylere de alışırlar.
türk sanat müziğinin tarihsel bir müzik olduğunu, özenle korunması, yaşatılması gerektiğini, çağdaş müziğimizin yararlanacağı kaynaklar arasında önemli bir yeri bulunduğunu; ama günümüz türkiyesinde yaşayan insanların düşüncelerini, duygularını yansıtamayacağını kabul etmek gerekir.
televizyon reklamcılığının, mimarlığa ya da endüstri tasarımcılığına hiç benzemeyen bir özelliği var: geçici oluşu. bu geçiciliğini tekrar yoluyla aşmak, yaydığı sözleri tekrarlayarak belleklere yerleştirip kalıcılığa ermek ister. ama ne kadar başarılı olursa olsun, tekrarlamayı bırakınca unutulmaya yargılıdır. bazı belleklerde izleri kalsa da, etki kaynağı niteliğini yitirir.
şu dünyada insanca yaşamak da yoksa
ne kalıyor geriye yüzyıllardan (behçet necatigil)
güzellik, nerede olursa olsun güzelliktir.
türkçenin serbest nazımla yazılmış ilk şiiri, "açların gözbebekleri" (nazım hikmet) 1922 tarihini taşır. serbest nazmın güçlü bir çıkış yaparak kendini kabul ettirişi ise 1929'da "835 satır" adlı kitapla olmuştur.
iyi insan yetiştirmenin en kestirme yolu, şiirden geçer.
ben "sanat olayı" dergisi adına gelip bir konuşma yapmak isteyen genç bir insanla konuştum. güven veren bir kişiliği vardı. dürüstlüğünden bugün de kuşku duymuyorum o gencin. konuştuk, yazdık, ayıkladık, temize çektik. son gün ayrılırken, biraz çekingen, biraz tedirgin, başa attila ilhan'ın antolojiye ağır eleştiriler getiren bir yazısının konacağını söyledi. ne sakıncası olabilir! istediğini söyler attila ilhan, sorumluluğunu da taşır. kendi bileceği iş. ama dergi çıkınca gördüm ki, yıllarca önce necip fazıl'ın "büyük doğu"da yaptığı türden, düşsel bir mahkeme kurulmuş. "suçlu, ayağa kalk!" diye bir başlık, gülünç suçlamalar, birtakım saptırıcı alıntılar.. benimle yapılmış olan konuşma ise "söz savunmanın" diye sunuluyor.