elif şafak
her ayna anahtarını kaybetmiş bir kapıdır. açılır diyar-ı esrar'a. olur da fazla bakarsan aynaya, aralanıverir kapı, kaybolursun sonsuzlukta.
çizginin öbür yanı intihardır. öyleyse yaşamak, intiharın kenarında kıyısında, belki de tam eşiğinde zıplayıp durup, zaman zaman ayaklarını boşluğa sarkıtmak pahasına oynamak, oynamak, hiç yanmayacakmış gibi oynamaktır.
erkek yazarlar evvela "yazar" olarak algılanırlar, sonra "erkek." kadın yazarlar ise evvela "kadın", sonra "yazar."
insan duymak istediğini duyar.
eninde sonunda varoluş demek tatminsiz ve tamahkar olmak demektir. insan yetinmeyi bilmez. cioran'ın dediği gibi hepimiz kendi içimize düşüp bedbaht olmaya mahkumuz.
olmaya çalışmak yerine, oluşu ve varoluşu bitimsiz, sürekli yenilenen bir süreç gibi algılamalıyız. bu yüzden senin annelik/yazarlık ikilemi üzerine geçenlerde sorduğun soru asla cevaplanmamalı. bilakis, daima yeni sorularla derinleştirilmelidir.
istanbul kendi çocuklarını hırpalayan bir şehir.
anais nin: sıradan bir hayat beni cezbetmez.
yaşadığımız hayatın ne denli geniş ya da dar olduğu bizim taşıdığımız cesarete bağlı.
faşizm kötülerin değil, normallerin eseridir.
sürüye ayak uyduran, verilen her emri sorgusuz sualsiz yerine getiren sıradan insanlar her türlü totaliterliğe açıktır.
kadın doğulmaz, olunur.
courtney love: gün boyu son derece normal bir insan gibi hareket etmeye bayılırım. her ne kadar, o esnada zihnimden şiddet, terör, seks ve ölümle ilgili bir sürü manyak düşünce geçiyor olsa da..
erkek: 1.etken, 2.kültür, 3.gündüz, 4.akılcı, 5.rasyonel, 6.beyin, 7.dikey, 8.hız, 9.yapan, 10.özne, 11.logos; kadın: 1.edilgen, 2.doğa, 3.gece, 4.duygusal, 5.irrasyonel, 6.beden, 7.yatay, 8.durgunluk/oturmuşluk, 9.yapılan, 10.nesne, 11.pathos
her birinde vasat olmaya razıysan eğer, on ayrı iş bile yapabilirsin.
aşktan önce. aşktan sonra. çünkü aşk bir milat. takvimlerin kendini sıfırladığı, saatlerin yeniden ayarlandığı an. aşktan önce olan biten her şey -miş'li geçmiş. adeta yaşanmamış. bir şekilde hafızaya sonradan alınmış. aşktan sonra olan her şey şimdiki zaman. öncesi ve sonrası olmayan.
oscar wilde: erkekler yorulunca evlenirler. kadınlar ise sırf meraktan evlenirler. sonunda her iki taraf da hayal kırıklığına uğrar.
38. hafta: bu hafta anladım ve kabullendim ki hamile bir kadının bedeni kendine değil, topluma aittir. daha doğrusu toplumdaki tüm kadınlara. ne zaman sokağa çıksam tanımadığım kadınlar gelip karnıma dokunuyor. ben istediğim kadar geri çekeyim kendimi, onlar elleriyle pat pat yokluyorlar. hamileliğin olduğu yerde resmiyet olmuyor. ne resmiyet, ne mahremiyet.
ölmeden önce ölmek lazım.
her canlı bir mucize, hayatta her şey olasıdır.
ayn rand: hiç kimse kendi beynini, bir başkasının yerine düşünmek için kullanamaz. vücudun ve ruhun bütün işlevleri bireysel ve özeldir. paylaşılamazlar ve devredilemezler.
belki de pekala farkındaydı anne-çocuk ilişkisinde hep ama hep çocuğun kazanacağının. ve bu yüzden istemedi anne olmayı.
sen istediğin kadar özgürlükçü ol, toplum aynı fikirde değilse nasıl dengeleyeceksin ideallerinle hayatın hakikatlerini?
unutma, zorluğun olduğu yerde kolaylık vardır.
meğer insanın kendi kendini kandırmasıyla derinleşirmiş her depresyon.
çünkü ne kadar girift olursa olsun her dehlizin bir çıkışı var. ummadığın kadar yakında bir yerde seni bekleyen. oraya doğru yürümek tek yapman gereken.