paulo coelho
ün ve onun getirdiği güç, sıradan bir insanoğlunu, her arzusu yerine getirilen yarı-tanrıya, füme camların ardında limuziniyle ya da pahalı spor arabasıyla geçerken kıskanç bakışlara hedef olan, yanına yaklaşılmaz bir ilaha, tırmanacak tepeleri ya da olanaksız fetihleri kalmamış birine dönüştüren sihirli sözcüktür.
şöhret sendromu. meslekleri, evlilikleri, hristiyan değerlerini mahvedebilir ve bilgilinin de cahilin de gözünü kamaştırabilir. birkaç örnek: büyük bilimciler, çok önemli bir ödüle layık görüldükten sonra, insanlığa büyük hizmeti dokunabilecek araştırmalarını bir yana bırakıp onun yerine konferanslar vererek hem egolarını hem de banka hesaplarını şişirmeyi tercih ediyorlar. ünlü bir şarkıcının amazon ormanlarından kapıp uygarlığa kavuşturduğu bir yerli, yoksulluğunun kötüye kullanıldığını iddia etmeye başlıyor. hayatını bahtsız insanların haklarını aramaya adamış bir adalet savaşçısı, birden kamu görevlisi olmaya karar veriyor, seçimleri kazanıyor ve hemen ardından kendini yasalardan üstün görmeye başlıyor; ta ki bir motel odasında, parası vergi mükelleflerinin cebinden ödenen bir fahişeyle basılana dek.
şöhret sendromu. insanın kim olduğunu unutup başkalarının kendi hakkında söylediği her şeye inanmaya başlaması. süpersınıf, herkesin rüyası, gölgelerin ya da karanlıkların olmadığı, "evet"in her arzuya verilecek tek yanıt sayıldığı bir dünya.
insanlar en eski zamanlardan beri, erişilmez ve gizemli bir şeye yakın olmanın kendilerine uğurlu geleceğine inanırlar. o yüzden guruları ve kutsal yerleri ziyaret etmek için hac yolculuklarına çıkarlar. her zaman ortalıkta görünmeyen bir ünlünün uzaktan da olsa bir bakışını yakalayabilecekleri her yer olabilir. o ünlünün şöyle bir el sallayışı, tapınan kalabalığa, tanrılar sofrasından atılmış bir lokma gibi gelir.
her yerde aynıdır bu. daha çok ayinleri andıran o kalabalık pop konserlerini ya da sırf süpersınıf üyelerinin kapalı gişe oynanan bir oyuna girişini ve çıkışını görebilmek için tiyatronun kapısında bekleşen insanları düşün. bir topun peşinden koşan bir avuç adamı seyretmek için futbol statlarına koşan kalabalıkları düşün. şöhretlerin birer idol, birer ikon oldukları da söylenebilir; bir bakıma kiliselerde gördüğün resimlere benzerler ve gençlerin ya da ev kadınlarının yatak odalarına; hatta onca zenginliklerine rağmen onların şöhretine imrenen sanayi patronlarının ofislerine astıkları birer tapınma nesnesi haline gelebilirler.
arada bir tek fark var: bu durumda halk başyargıçtır; bugün alkışlayanlar, yarın bir dedikodu dergisinde idolleriyle ilgili bir rezaleti okuduklarında aynı ölçüde mutlu olabilirler. o zaman da şöyle diyeceklerdir: "zavallıcık. çok şükür onun yerinde değilim." bugün idollerine tapınanlar, yarın onu taşa tutabilir, en küçük bir vicdan azabı duymadan çarmıha gerebilirler.