günter grass
günün birinde cehennem kapımızı çalarsa, en seçkin işkencelerinden biri, insanın çırılçıplak soyulup yaşadığı günlerin çerçeveli resimleriyle bir odaya tıkılması olacaktır.
geriye kalan bir susuştur.
büyükler yaratıcı olabildikleri, çabalarıyla, hırslarıyla ve biraz da şansları yaver gidip gerçekten yaratıcı oldukları ölçüde, hemen yarattıkları nesnenin, o çığır açan buluşlarının yaratıkları olup çıkıyorlar.
annenin yerini hiçbir şeyin tutmayacağı söylenir. bir anne her şeyi fark eder, her şeyi duyar, her şeyi bağışlar.
dış bakımdan bir gelişip serpilme olmaksızın insan olarak kalabilmek ne çetin bir görev, ne çetin bir iş!
insan umduğu sürece, umut dolu bitişlerle boyuna yeniden başlayacaktır.
kendisini deniz seyredince ne kadar da güzelleşiyor insan! bakışlar özgürlüğe kavuşuyor, kanatlanıyor adeta.
mezarlıklar hep beni kendilerine çekmiştir. bakımlı olurlar, ne dedikleri açık seçik anlaşılır, aklı başında, erkeksi ve diri bir görünüşleri vardır. mezarlıklarda cesareti artar, gerekli kararları alabilecek duruma gelir insan; ancak mezarlıklarda yaşam belli bir biçime kavuşur.
sanat bir suçlamadır. bir dışavurum, bir tutkudur. sanat ak kağıtlar üzerinde dağılıp dökülen kara kalemdir.
hiçbir şey geride kalmaz, her şey çıkar gelir yine; suç, ceza ve yeniden suç!