haruki murakami
kehanet, karanlık bir su gibi, hep oradadır.
bir düzenek gibi içinde bir yerlerde gömülüdür.
normalde bilinmeyen bir yerde sinsi sinsi gizlenir. fakat bir an gelir, sessizce çağlayarak hücrelerini birer birer dondurur; sen o zalim, taşkın suyun ortasında debelenip durursun. tavana yakın havalandırma açıklığına tırnaklarınla tutunur, dışarının taze havasını içine çekmek istersin. ancak gelen hava kupkurudur, sıcaklığıyla boğazını yakar. su ve susuzluk, soğuk ve sıcak gibi birbirine ters unsurlar, aynı anda üzerine karabasan gibi çullanır.
dünyada bu kadar çok boş yer olduğu halde, var olabileceğin, sana fazlasıyla yetecek ufacık bir yer bile bulamazsın. sesleri aradığında, karşına çıkan sessizlik olur. sessizliği arzuladığındaysa durmak bilmeyen kehanet başlar. o ses, zamanı geldikçe, senin kafanın içindeki gizli düğmesine basar.
yüreğin, uzun yağmurlarla taşan ırmaklara döner. yeryüzündeki tüm işaretler o selin altında kalmış, karanlık bir yerlere sürüklenmiştir. yağmursa, o taşan ırmağın üzerine yağmaya devam eder. böylesi sel manzaralarını televizyon haberlerinde her görüşünde aklına geliverir. "evet, aynen böyle, benim yüreğim de böyle işte." dersin.