ben küflü kitaplarda
sözcükler, anlamlar
ve tanımlarla boğuşurken
bir şenlik odu ya da bir sağanak
sevdanın kızgın çeliğine
su veren
bir gün sana gene yollarda rastlasam
birlikte kır kahvelerine gitsek
konuşmasak
"ölünceye kadar seninim" diyor denize
kendi gölgesinde yanan bir çınar
nasıl yitirdiniz birbirinizi
nerede çözüldü eller
aklın özgürlüğüydü senin çılgınlığın
içimin içime sığmaması
canevimde çırpınan
küçücük bir kuş
olmasından mıdır aklın
beni tanıyasın diye bir gün
doğmanı bekledim sabırla
son yağmurlar da dindi dinecek
yazın habercisi kırlangıç
saçakta
senin o atlıkarınca gülümseyişinle
sana unutulmuş bir çardağın altında
galibarda renkli bir mürekkeple yazıyorum
yeniden depreşen bir sevincin ötesinden
sana bakıp
bütün sessizliklerini ezberleyince
boğuk yankılarla bir sıla
bir gurbet gibi
yerleştiydi içime
bu sessizliği özleyeceğiz, diyor adam
ben hiçbir şey özlememeyi öğrendim diyor kadın
köylerde dolaştık bütün gün
üzüm yedik bağlarda, buğulu
bir başka dilde konuştuk
soluyan atlarımızla girdik geceye
düşlere durduk
bu uçsuz bucaksız ovanın bitiminde
kimsesiz bir nehirle buluşuyor gece
sazlıklar içinde
bir yaştan sonra, sınırsız bir çağrışımlar
zinciridir hayat
sonunda sana sığınıyorum, ey şiir
rüzgarları ve fırtınaları yararlı kılan
her şey bir güzel kız için yazılır
hayatta çok geç öğrendim
yolumu kaybetmeyi ormanda
bu yüzden, büyülenmiş gibi aşkla
dolaştım durdum
sevdiğim şehirlerin sokaklarında
iş anlatılanda değil, anlatanda
sen büyürdün, büyürdü göçebe kuşların
giderken aramıza bıraktıkları sessizlik
düşçülerini bekleyen düşler gibidir
yağmur bulutlarının altında toprak
bir masal söylemi sanki hayat
biliyorum, dışarda gündelik çırpınman
aldırışsız çullanıyordur gözlere, kulaklara
çıldırtan renkleri, gürültüleriyle
içerde.. hayır, hayır
kötü şeyler yazmak istemiyorum sana
karanlığında yolunu yitirmek istediğim bir ormandın sen
bense nereden geldiği bilinmeyen bir yolcu
mutluluk bir gülmüş eskiden
adı üç kez anılan
"bütün ağaçlar söğüt olmuş
yağmura yaslanmış ağlıyorlardı"
her şey uzaklaşıp kayboldukça
güzelleşiyor
"bense" diyor, "dolaştım durdum dünyayı
içimdeki kölenin rehberliğinde"
deniz ürperiyor uzakta
küçücük dünyamızda
ne bencil bir baş dönmesi
nasıl bir umursamazlık
bunca yıkım
bunca kül ve elmas içinde
"ah o bulutsuz gökyüzü, o çırpıntısız deniz
kumsalını, kayalıklarını uzaktan görebildiğimiz ada"
ve aylar sonra
çıkıp gelmiş özlemin burgacından
bakışlarında düş kıvılcımları
rodos'tan bodrum'a geçerken kayığımla
dante'yi okudum, demişti balıkçı
ay ışığında
paluko teknenin burnunda
suların derinliğini ezberliyordu
mavi gözlerinde batık bir dünya