gün gelir muhtar efendi
beyaz kağıtlar asar duvarlara
ve meydanlarda davulla dövülür
-erkeklerimiz kaburgası çıkık öküzleriyle
çift sürüyorlardır-
bırakıp sabanı oğullarına
sırtlarlar beyaz torbalarını
ve götürürler yüreklerindeki "ana, avrat, oğul" hasretini
ya kızgın bir çöle
ya da uçurumuna
tepesi kül renkli göğü delen
bir karlı dağın
iri laflar edilir kocaları için
tepesi kırık taşlar dikilir namlarına
bütün bunlardan habersizdirler fatmalar
bilmezler niçin dul bırakıldıklarını
onlar artık
yarı erkek, yarı kadındırlar
yararlar bıçakla tabanlarını
ziftli fitiller geçirirler nasırlarına
güneşler tarlada bula, tarlada bıraka onları
yıllar geçer
nümayişsiz ve yavaş yavaş unuturlar
beyaz torbalarıyla gidip
bir daha dönmeyenlerini
hasret artık kapanmış bir bıçak yarasıdır