18.04.2009

insanca, pek insanca

friedrich nietzsche

öyle ya, eğer tüm dünyaların en iyisini yaratmış olması gereken bir tanrıyı savunmak zorunda değilse ve eğer bizzat kendisinin iyilik ve mükemmellik olduğunu varsayıyorsa, yeryüzündeki herhangi bir insan niçin bir iyimser olmak istesin ki? üstelik düşünebilen hangi insan hala bir tanrı hipotezini talep etmektedir?

jonathan swift: insanlar, minnettar oldukları ölçüde intikam beslerler.

prosper mérimée: şunu da bilin ki, hiçbir şey kötülük yapma hazzından dolayı kötülük yapmak kadar yaygın değildir.

umut kötülüklerin en kötüsüdür; çünkü insanların ıstırabını uzatır.

dinler intihar taleplerinden kaçınma bakımından bir hayli zengindir. dinler hayata düşkün olanların gözüne böyle girmeye çalışırlar.

kibir ruhun derisidir.

kendini alçaltan kişi yüceltilmek istiyordur.

schopenhauer: bugüne kadar hiçbir din, ne dolaylı olarak ne de doğrudan, ne bir dogma ne de alegori olarak, gerçeği içermemiştir.

her din korku ve ihtiyaçtan doğmuştur. aklın hatalı yolları üzerinde ağır ağır varoluşa doğru ilerlemiştir; belki bir ara, bilim tarafından tehdit edilince, daha sonra görebilmemiz için, şu ya da bu felsefi doktrini yalandan kendi sistemine katmış olabilir; ama bu, dinin daha baştan kendisinden şüphe ettiği zamandan kalma bir teolog hilesidir.

günlük yaşamlarını fazlasıyla boş ve monoton bulan insanlar kolayca dindar olur. bu anlaşılabilir ve affedilebilir bir şeydir. şu şartla ki, günlük yaşamları boş ve monoton bir şekilde geçmeyen insanlardan dindarlık talep etme hakkı yoktur.

dünyada herhangi bir kısmını hayali varlıklara gösterebileceğimiz kadar çok sevgi ve iyilik yoktur.

insanlığın iyiliği için kendilerini yanlış anlayan yorumcuları zorla öne çıkarmaları, bizim dahi ve aziz olarak adlandırdıklarımızın en büyük başarısıdır.

hiçbir insan herhangi bir kişisel neden olmaksızın asla yalnızca başkaları için bir şey yapmamıştır.

öyle söyleme eğiliminde olsak da, muhtemelen başkalarının yerine hissedemeyiz, yalnızca kendimiz için hissederiz.

calderon de la barca: insanın en büyük kabahati, doğmuş olmaktır.

hristiyanlığın orijinal belgelerinde bulunan ahlak hakkındaki açıklamaları incelediğimizde, insanlar onları karşılayamasınlar diye, her alanda aşırı taleplerde bulunulduğunu göreceksiniz; niyet insanların daha ahlaki hale gelmesi değil, tersine kendilerini mümkün olduğu kadar günahkar hissetmeleridir.

şairler yalnızca geçici olarak, yalnızca şimdilik yatıştırıp iyileştirebilirler. hatta insanları kendi koşullarını gerçek anlamda iyileştirme doğrultusunda çalışmaktan alıkoyarlar; çünkü şairler hoşnut olmayan insanları eyleme sevk eden tutkuyu erteleyip yatıştırmakla, onu deşarj ederler.

bir şeyi süslemek için gölge nasıl gerekliyse, "muğlaklık" da onu anlaşılır hale getirmek için o kadar gereklidir. sanat, belirsiz düşünce tülünü onun üzerine örterek, hayatın görünümünü dayanılır hale getirir.

en iyi yazar, yazar olmaktan utanan yazar olacaktır.

kısa bir süre sonra sanatçıyı muhteşem bir kalıntı olarak göreceğiz ve ona kendi türümüze kolay kolay göstermeyeceğimiz bir saygı göstereceğiz, adeta eski zamanların güzelliğinin ve mutluluğunun onun gücüne bağlı olduğu harikulade bir yabancıyı onurlandırırcasına. içimizdeki en iyi şeyler belki de eski zamanların duygularından miras alınmıştır ki bu duygulara artık nadiren doğrudan yaklaşabiliriz; güneş çoktan battı; ancak yaşamımızın cenneti, bulunduğu yerden sıcaklık yaymaya ve parlamaya devam ediyor, her ne kadar biz onu görmesek de.

hepsi benzer kişiliklere sahip olan bireylere dayalı büyük toplumların tehlikesi, her türlü istikrarı onun gölgesi gibi izleyen miras alınmış bir aptallığın giderek artmasıdır. böyle toplumlarda ruhsal gelişim daha az kısıtlanmış, çok daha belirsiz ve ahlaki açıdan daha zayıf olan bireylere bağlıdır. bunlar yeni şeylere ve genelde pek çok farklı şeye teşebbüs eden insanlardır. 

avrupa mantıksal ve eleştirel düşünme tarzı ile eğitilmiştir. asya gerçeği kurgudan nasıl ayıracağını hala da bilmiyor ve inançlarının kişisel gözlem ile yasalara tabi düşünmeden mi yoksa fantezilerden mi kaynaklandığının farkında değildir.

klasikleri okumak -ki her eğitimli kişi bunu itiraf eder- her yerde, hiçbir şekilde klasikleri anlayacak olgunlukta olmayan genç insanlar ile her sözü ve hatta çoğu zaman yalnızca görüntüleri bile iyi bir yazarı bozan öğretmenler tarafından devasa bir prosedürün izlenmesi anlamına gelir.

birçok dili öğrenmek hafızayı olgular ve düşünceler yerine sözcüklerle doldurur; oysa hafıza her kişinin içinde yalnızca belirli, sınırlı miktardaki içeriği içine alabilen bir kaptır.

daha düşük bir kültürü gördüğünde etkilenmek ve kendine acıma duygusuna kapılmak üstün kültürün alametidir; ki bundan, üstün kültürün hiçbir durumda mutluluğu artırmadığı gibi bir sonuç çıkar. mutluluğu ve yaşamdan haz almayı hasat etmek isteyen birinin yapacağı tek şey üstün kültürden uzak durmaktır.

tüm zamanlar şimdi köleler ve özgürler kategorilerine ayrılmaktadır; zira gününün üçte ikisini kendisine ayırmayan herhangi biri, kim olursa olsun; ister devlet adamı, ister işadamı, ister resmi görevli, ister bilgin olsun, esasen bir köledir.

onun hayatı yaşama ve düşünmek tarzında, daha adi kardeşlerinin yaptığının tersine, kendisini kitlelerin onayına sunmaya tenezzül etmeyen ve dünyanın içinden ve dışından sessizce geçmeyi tercih eden ince bir kahramanlık vardır. ne tür labirentler içinde dolanırsa dolansın, deresi ne tür kayalıklar arasında azap dolu yoluna devam ederse etsin, aydınlığa ulaştığında, yoluna açıkça, hafifçe ve neredeyse sessizce devam eder ve gün ışığının oynayarak kendi derinliklerine inmesine izin verir.

başka insanlarla olan ilişkilerimizde çoğu zaman iyi niyetli bir ikiyüzlülüğe ihtiyacımız vardır, sanki onların eylemlerinin nedenlerini sezmemişiz gibi.

hiç de seyrek olmayan ölçüde, önemli insanların kopyalarıyla karşılaşırız ve yağlıboya tablolarda olduğ gibi, burada da çoğu insan orijinallerden değil kopyalardan daha çok haz almaktadır.

aşırı ölçüde mahcup olan insanların yardımına koşmanın ve onlara güven vermenin en iyi yolu onları inandırıcı şekilde övmektir.

hiç kimseyi kırmak istememek, kimseye zarar vermek istememek, korkulu bir karakterin olduğu kadar adil bir karakterin de göstergesidir.

hiç kitap yazmayan, çok düşünen ve etrafında fazlaca kişi olmayan biri genellikle iyi mektup yazacaktır.

biri suya düştükten sonra, bunu yapmayı göze almayan insanlar orada mevcutsa, çok daha kolayca atlarız.

bir sohbete konu bulma sıkıntısı çektiklerinde, kendi arkadaşlarının gizli işlerini açığa vurmayacak çok az kişi vardır.

incelmiş bir ruh birilerinin kendisine karşı yükümlülük altında olduğunu bilmenin baskısı altındadır; kaba bir ruh ise, kendisinin başkalarına karşı yükümlü olduğunu bilmenin baskısı altındadır.

üstün ruh patavatsızlıktan, küstahlıktan, hatta hırslı gençlerin kendisine yönelik düşmanlığından bile haz alır; bunlar henüz hiçbir binici taşımamış olan ama yakında taşımaktan onur duyacak olan ateşli küheylanların görgüsüzlükleridir.

birinin sırf çalışmak zorunda kalmamak için bağımlılık içinde ve başkalarının sırtından yaşamayı tercih etmesi ve çoğu zaman, bağımlı olduğu kişilere karşı gizliden gizliye kin beslemesi, onun ince duyarlılıktan tamamen yoksun olduğunu gösterir.

insanlar bize hiçbir şeyin bedelini, onları küçük düşürmenin bedeli kadar pahalıya ödetmezler.

bir anne çoğu zaman kendi çocuğundan daha fazla çocuğundaki kendisini sever.

tıpkı büyük mutfaklarda pişirilen yemeğin en iyi ihtimalle hep vasat olması gibi büyük devletlerdeki eğitim de en iyi ihtimalle her zaman vasat olacaktır.

inançlar gerçeğin yalandan daha tehlikeli düşmanlarıdır.

bir kişi, eğer kendisini başka insanlardan hiçbir şey istememeye ve her zaman onlara bir şeyler vermeye alıştırmışsa, bilmeyerek soylu davranır.

en önemsiz yeteneklerle (bağışlarla?) büyük bir haz yaratmak büyüklüğün bir ayrıcalığıdır.

bir dostu yaratan şey, paylaşılan acı değil, paylaşılan sevinçtir.

bir şeyden haz almak hep dediğimiz şeydir; ama aslında şey aracılığıyla kendimizden haz almaktayız.

kültürü kültür araçlarından dolayı yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan bir zamanda yaşıyoruz.

birinin insanlığa tepeden bakmasının en aleni göstergesi, onun başka herkesi yalnızca kendi amaçları için dikkate aldığı ya da öteki türlü hiç dikkate almadığı zamanlarda ortaya çıkar.

güçlü sular kendileriyle birlikte epeyce taş ve çalı kalıntısı taşır, güçlü ruhlar ise pek çok aptal ve sersem kafayı.

ruh peşinde koşan birinin ruhu yoktur.

bir insan kahkaha ile kişnediğinde, bu kabalığında tüm hayvanları geçer.

yaşamı kolaylaştırmak için kendi reçetelerini, örneğin kendi hıristiyanlıklarını sunmaktan başka bir şey yapmayarak, başka insanların yaşamlarını daha da zorlaştırmak isteyen insanlar vardır.

birazcık yabancı dil konuşan herhangi biri o dili iyi konuşandan daha fazla keyif alır. buradaki haz kısmi bilgiye sahip olandan gelir.

sevgi ve nefret kör değildir; ama etraflarında taşıdıkları ateş tarafından körleştirilirler.

başkasına itiraf ettiğimiz zaman suçumuzu unuturuz; ama diğer kişi genelde unutmaz.

kendimize saygımızı okşadıklarında mucizevi ve irrasyonel şeylere prim veririz.

platon: insanca olan hiçbir şeyi fazlaca ciddiye almaya değmez. ne olursa olsun.

hiç kimsenin, kendisi için yararlı oldukları sürece ya da en azından ona herhangi bir zarar vermedikleri sürece, fikirlerini değiştirmediğine inanıyoruz.

inançları uğruna kendilerini feda eden o sayısız insan bunu mutlak gerçekler için yaptığına inanıyordu. onların tümü de bunda yanılıyordu. muhtemelen bugüne kadar kendisini gerçek uğruna feda eden hiçbir insan henüz varolmamıştır.