12.04.2009

soğuk büfe

murathan mungan

en ağır körlük, kendinin körü olmaktır. yaşamın en büyük ödülü belki de kişinin ölmeden önce kendini görebilmesidir.

binlerce yıl içinde, çiğ et yemekten pişmiş et yemeye kadar ancak evrilebilen vahşetimiz, toplumsal ilişkilerdeki vahşetimizin yanında hiç kalır.

yazının günahı yazıyla ödenir.

bireyini yetiştirememiş anonim toplumlarda, birey "egosunu" tanımaz, ego üzerine bir söylem ve bilgi alanı kuramaz; öte yandan, anonim bünye, kişinin egosunu açık alana taşıyarak her çeşit saldırıya hedef yapar. dolayısıyla "ego" tanımını bilmeyen kişiler, yara aldıkları yeri de tanımazlar.

işletilemeyen sistemler aşılamazlar da.

bunca yıldır, bunamış bir akrabamla 11 yaşında bunamayı başarmış yakın bir arkadaşım dışında, "benim rızamla" bana, "murat" diye hitap etmeyi başarabilen kimse olmadı. eğer benim adıma gösterdiğim duyarlık ve sahiplenme herkesçe anlaşılıp paylaşılabilmiş olsaydı, bu memlekette insanların, köylerin, sokakların, çocukların adları öyle kolay kolay değiştirilemezdi. adı yakılırken sesini çıkarmadığınız bir köyün, kendisi yakılırken çıkardığınız geç kalmış sese yankı bulamamanız biraz da bu yüzdendir.

başarının takdiri her zaman başkalarınındır.

bazı kadınların tuhaf bir mazoşizmi vardır; kendi sınırlarını zorlayarak karşı tarafa bir şey öğreteceklerini sanırlar.

milliyetçilik, tarihin en büyük çıkmazıdır.

yazı'nın kendinden başka güvencesi yoktur.

başkalarının yazdıklarına hayranlık duyabilmek, bir metin karşısında saflığını korumak, başkalarının okuru olabilme hakkından caymamak büyük sanatçıların harcıdır; orta karat şairlerin, vasat yaratıcıların, stratejistlerin ya da teknisyenlerin değil.

neden anlamıyorsun sevgilim
benim çocuk yüreğim aşkta cesur ayrılıkta korkak

hayatı, üst üste yığılmış rastlantısal olaylar yığını olarak görenler, hayata benzettikleri romanı da böyle tanımlarlar ister istemez. belki de bu yüzden, kötü romanlarla yetinenlerle, kötü hayatlarla yetinenler birbirlerine çok benzerler. hayattan caymış insanlarla hayatı göze almış insanların hayatları da, romanları da farklıdır.

bazı sözler karanlıkta söylenir
bazı sözler hiçbir zaman

"biliyor musun, çağımızda artık heteroseksüellik/homoseksüellik diye bir şey kalmadı. bir insan ya seksüel oluyor ya da olmuyor." (la truite)

daha çok, kötü yazılmış kitaplardan iyi film, iyi yazılmış kitaplardan kötü filmler çıkar ortaya.

insanların size "siz" diye hitap etmesini istemeniz, ilişkide bir rütbe talebi değildir; kendinizi, karşınızdakinden daha üstün gördüğünüz anlamına da gelmez. yalnızca diğer insanlarla aranızdaki mesafe alanını koruma ve kollamanın ilk sınır işareti anlamı taşır.

insanların çoğu armağan aldıkları kişinin eğilimlerinden çok, kendi eğilimlerini yansıtan şeyler seçerler.

atatürk'ün, ingiliz kralı viii. edward'ı ağırladığı resmi bir yemekte garsonun biri, servis yaparken kralın üzerine içki döker. herkesin fena halde paniğe kapıldığı bu anda, atatürk gülümseyerek, "kusura bakmayın lord hazretleri" der, "ben bu millete her şeyi öğrettim ama, uşaklığı öğretemedim."

korsan kitap, hırsızlık çeşitlerinin en ahlaksızı, en şerefsizi, en kötüsü. bu işe bulaşan, bu işten "kara" ekmek yiyen herkesi lanetliyorum. bunlar korkak, sefil, çapsız ve küçük hırsızlar.