o, bütün kelimelerden oluşmuş bir kelimedir
yalnızlık, yazar ve okur
ne, neyi, neyle örterse örtsün
her şeyin bir göstereni vardır
yalnızlığı gösterense, her şeydir
ve yalnızlık, yalnız bir çobandır
çobanların bakışında zamanı güden
yalnızlık, uçurumları giyinmektir biraz da
avcılar ki, av olmaktan sıkılmış yalnızlıklardır
silahlarla büyür yalnızlık
bilip bilmediğimiz
görüp görmediğimiz silahlarla
her silah kördür çünkü
baktığı yeri vursa da
her silah sağırdır
çünkü yüzlerle birlikte anlamlar da azalır
ve anlam yüzün öteki yüzüdür
babalar, alınlarımıza yazılmış yalnızlıklardır
ben ninemi yalnızlık sanmıştım bir keresinde
ben yalnızlığı sensizlik sanmıştım her keresinde
ve yalnızlık biraz da aklın, törelerin ve geleneklerin
ve yasalarla alışkanlıkların bizi kuşattığı yerdi
ve birikim yüktür her zaman
yalnızlık bir yükün ağırlığıdır
ansızın ölümü istemektir yalnızlık
kendimizin kendimize sağırlığıdır
ölülerin dönüp dolaşıp bizde yaşamasıdır yalnızlık
zangır zangır bir tren geçerdi ya, damarlarımızdan
yalnızlık onun dönmeyeceğini bilmekti
çünkü her şey yalnızlık kadar eskidir
yalnızlık kadar uzak
ve her şey uzaklığı kadar güzel
yalnızlık gidip gelmektir biraz da
nereye olursa
kalırsa yalnızlıktan yalnızlıklar kalır
saatleri, günleri ve haftaları örten
bir başka zamandır
insanlardan oluşmuş bir acı bir dumandır
yalnızlık; yamandır
ölümün yalnızlığı yoktur ama
ölüm, bir başına yalnızlıktır
yalnızlık kendini her gün yıkıp her gün kuran
çok eski bir handır
çünkü aklın her şeyi tutkuya dönüştürmek gibi
tuhaf bir köyü vardır
ve tutkular insanı tutmaya yarayan en eski kulplardır
insan yapayalnız bir yalnızlıktır
kimileri düşer yalnızlığa, kimileri yükselir
görmek inanmanın en geniş kapısıydı
çirkinlikler varmış insanı büyüleyen; bilmiyordum.