salah birsel
sait halim paşa; ozanları, sanatçıları çokça sever. sık sık onları evinde toplar. naci sadullah'ın anlattığına göre paşa, neyzen tevfik'in neyine, şiirine, nüktelerine de tutkundur. onu da sık sık konağına çağırır, büyük ağırlık gösterir. kendi sofrasında fena halde sarhoş olup sızdığı bir gecenin sabahında ise neyzen'den bir daha içki içmeyeceği üzerine kesin söz ister. neyzen hık mık ederse de paşa'yı çokça sevdiğinden bir daha rakının damlasını ağzına koymayacağına söz verir.
yine ozanların, bilginlerin toplandığı bir gün paşa, neyzen'i de çağırır. bakar ki neyzen'in ayakta duracak hali yok.
"hani söz vermiştin? hani ağzına damlasını koymayacaktın?"
"vallahi billahi ağzıma bir damla içki koymuş değilim."
"inanmam. şöyle yakın gel de bir hoh de bakalım."
neyzen iyice sokulur. paşa'nın burnuna olanca soluğunu boşaltan bir hoh fırlatır. hayret! neyzen'in ağzı gerçekten de içki kokmuyordur. paşa şaşkın:
"bu nasıl iş neyzen?"
"sen kokusunu alıp da anlamayasın diye içkiyi alttan tenkiye ettirdim. insan biraz dişini sıkıp da aldığını çıkarmazsa, işte böyle, tıpkı yukardan içmişçesine mest oluyor, paşam."