jean-paul sartre
yaşamıma tıpkı bitireceğim gibi başladım: kitaplar arasında.
eli açıklık, tıpkı cimrilik ya da ırkçılık gibi, iç yaralarımızı iyileştirmek için kullanılan ve sonunda bizi zehirleyen gizli bir merhemden başka bir şey değildir.
gerçek, çocukların ağzından çıkar.
"kendinizi özletmeyi bilin." diyordu. çok özlediler onu, sonra daha az özlediler ve görmeye görmeye sonunda unuttular.
ölmek bir şey değil, zamanında ölmek gerekir.
köpekler sevmeyi bilir; insanlardan daha şefkatli, daha bağlıdırlar; davranış inceliğine sahiptirler. iyiliği tanımalarına, iyilerle kötüleri birbirinden ayırmaya yarayan şaşmaz bir içgüdüleri vardır.
bütün mucize tanrıçaları ölülerdendir, herkes bilir bunu; bütün çocuklar ölümün aynasıdır.
kuşak çatışmasında çocuklarla yaşlılar çoğunlukla aynı amaç uğrunda birleşir; birinciler mucizeler yaratır, ikincilerse bu mucizeleri çözümler. doğa konuşur, görmüş geçirmişlik de çevirmenlik yapar; yetişkinlere de işi tamamlayıp bağlamak kalır yalnızca.
yaşamımız bir törenler dizisidir ve zamanımızı birbirimizi övgüye boğmakla geçiririz.
hiçbir şey çaresiz değildir ve aslında, hiçbir şey değişmemektedir; yüzeydeki boş kıpırtılar, kaderimiz olan cenaze dinginliğini gözümüzden saklamamalıdır.
"en umutsuzdur en güzel ezgiler." (alfred de musset)
her insanın doğal bir yeri vardır; ne gurur ne de değer belirler bunun yüksekliğini; çocukluk çağı karar verir buna.
iyi baba yoktur; ama erkeklere değil, çürümüş olan babalık bağına kızmak gerekir.
gerçek ile masal aynı şeydir, tutkuyu duyabilmek için oynamak gerekir, insan bir tören yaratığıdır.
yaşam ne denli saçma ise ölüm o denli dayanılmazdır.
derin bile olsa inanç hiçbir zaman tam değildir. hiç durmadan onu desteklemek ya da hiç değilse yıkılmasına engel olmak gerekir.
kültür hiçbir şeyi, hiç kimseyi kurtarmaz, doğrulamaz; ama bir insan ürünüdür. insan orada yansır, kendini bulur; yalnız bu eleştirici ayna verir insana imgesini.