hiç düşündün mü; hiç bilmesen de şu berbat hayatının en mutlu anını çoktan yaşamış olabilirsin ve geleceğinde hastalık ve acılardan başka bir şey olmayabilir.
ben hiç sıkılmam. herkesin derdi bu. herkes sıkılıyor. doğa size açıklandı ve sıkıldınız. yaşayan beden size açıklandı ve sıkıldınız. evren size açıklandı ve bundan da sıkıldınız. şimdi sadece ucuz heyecanlar istiyorsunuz, bunlardan bol bol istiyorsunuz ve yeni oldukları sürece ne kadar adi veya saçma oldukları fark etmiyor.
insan vücudunda beni korkutan şeyi biliyor musun? insan vücudu bütün evrendeki en karmaşık mekanizma. ama yine de çok sessiz, değil mi? bu ıslak ve pembe fabrika nedir? ne yapıyor bunlar içeride? yani ürün nedir? gelip giden dağıtım kamyonları görmüyoruz, değil mi?
akıl, en zayıf olduğu gecelerin sabahında hiç olmadığı kadar güçlüdür.
aziz john'un "esinleme kitabını" hiç duymadın mı? incil'in kıyameti haber veren son bölümü? "sağ eline ya da alnına bir işaret koysun diye zorladı herkesi; hiç kimse satamasın, alamasın o işarete sahip değilse, şeytanın işaretine ya da şeytanın sayısı olan 666'ya." bu kadar kesin bir kehanetin anlamı ne olabilir acaba? işaret nedir? işaret brian, "barkod"; her yeri sarmış. her tuvalet kağıdında, her sigara paketinde ve her bir domuz pastırmasında görebileceğin barkodlar. ve her lanet barkod 3 işaret ile 2'ye bölünür. ve o üç işaret her zaman 666 rakamı ile gösterilir. şimdi, ne deniyor? "hiç kimse satamasın, alamasın o işarete sahip değilse." ve şimdi tüm şu kredi kartı sahtekarlıklarının kökünü kurutmak için ve tamamen nakitsiz bir toplum yaratmak için planladıkları şey amerikan askerlerinde test ettikleri bir plan. deri altına lazer dövmeler yapılacak, sağ elin ya da alnın işaretlenecek. plastiği canlı et ile değiştirecekler.
yine esinleme kitabı'ndan, 7 mühür kıyamet gününde kırılarak açıldığında ve 7 melek boruları üflediğinde 3. melek borazanını çaldı gökten, meşale gibi yanan büyük bir yıldız ırmakların üzerine düştü. suların üçte biri pelin gibi acılaştı, bu sulardan içen birçok insan öldü. pelin otunun rusça ismini biliyor musun peki? "çernobil." gerçek bu! 18 ağustos 1999'da güneş sistemimizdeki gezegenler bir haç biçimi alarak dizilecekler. bütün gezegenler balık, aslan, boğa ve akrep burçlarında hizalanacaklar ve bu da daniel'ın kitabında bahsedilen mahşerin dört atlısı'na birebir uyuyor. bir başka lanet gerçek! devam etmemi ister misin? dünyanın sonu çok yakın brian. oyun bitti.
tamam, hayatın biteceğini, dünyanın biteceğini ya da evrenin yok olacağını söylemiyorum. insanoğlunun yok olacağını söylüyorum. nasıl ki dinozorların nesli tükendiyse aynısı bizim de başımıza gelecek. hiçbir önemimiz yok. biz bir fikiriz sadece.
sence amip, bir kurbağaya doğru evrimleşeceğini düşünmüş müdür? elbette düşünmemiştir. ve ilk kurbağa kendini sudan dışarı atıp bir eş bulmak ya da bir yırtıcıyı duraksatmak için ses tellerini görevlendirdiğinde o ilk vıraklamasının dünyadaki bütün lisanlara ve edebiyata doğru evrimleşeceğini hiç hayal etmiş midir? elbette hayır. ve nasıl ki o kurbağa shakespeare'i hiç tasavvur edemediyse biz de kaderimizi asla tasavvur edemeyiz. ben kaderimin ne olduğunu biliyorum. evet ama anlayabildiğim kadarıyla şu anda yaşadığın şey, tüm bu alametler, tüm bu gerilemeler, öngörülerin ve bu astral seyahatle ilgili saçmalıklar aslında baştaki ilkel guruldamalarla birebir benzeyen bir şey. çünkü evrim henüz tamamlanmadı. insanoğlu ne tamamen var oldu ne de yok oldu. bak, eğer zamanın tümünü tek bir yıl ile simgeleştirirsek biz ocağın ilk anlarındayız henüz. daha gidecek uzun bir yol var. sadece artık ilave uzuvlar ya da yüzgeçler çıkarmayacağız. çünkü evrim de evrimleşiyor.
mahşer günü geldiğinde mahşerin kendisi evrimsel sıçrama sürecinin bir parçası olacak. insanoğlu yok olmalı. mahşerin en temel tanımında insanoğlu en azından başka bir form alıp yok olacaktır. evrimleşerek. maddenin ötesindeki bir şeye. saf düşünceden oluşan türlere. algı kapasitemizin dışında bir şeye. evrensel bir bilince. tanrıya. ki o da, aynı mantıkla, zamanın ta kendisidir.
sorun şu ki tanrı, nefret dolu bir tanrıdır. öyledir. tanrı iyi olsaydı, kötülüğün dünyada ne işi olurdu? acı, nefret, açgözlülük ve savaşlar neden var? hiç mantıklı değil. fakat eğer tanrı nefret doluysa dünyada iyilik neden var diye sorabilirsin? aşk, umut ve zevk neden var? kabul edelim. iyi, kötü tarafından ezilmek için vardır. iyinin yadsınamaz varlığı kötünün ortaya çıkmasını sağlar. bu yüzden, tanrı kötüdür. kaç tane geçmiş ya da gelecek varlığın olursa olsun tümü acı, ıstırap, hastalık ve ölüm tarafından delik deşik edilecek. görüyorsun brian, tanrı seni sevmiyor. tanrı seni küçümsüyor. yani hiç umut yok. ve insanoğlu sadece şeytanın kendi kendini yarattığı cihazın bir bileşeni. temelde benim söylemek istediğim, birkaç yumurta kırmadan omlet yapılamayacağı ve insanoğlu sadece kırık bir yumurta. omletse iğrenç olmuş.
doğru dürüst bir ilişki nedir? seninle yattıktan sonra seninle konuşan birisiyle yaşamak. kalan yarıda ne isteyeceklerini bilemiyorum. başlarken neyinden hoşlandılarsa ondan nefret ediyorlar. güçlüysen seni sevmezler. zayıfsan seni sevmezler. zekiysen nefret ederler. aptalsan nefret ederler. ne istediklerini bilmiyorlar.
buradan anlaşılıyor ki kaç tane kitap okumuş olursan ol bu dünyada, asla, asla ama asla anlayamayacağın bazı şeyler vardır.