humberto r. maturana / francisco g. varela
öğrenilmiş toplumsal davranışların kuşaklar arası kalıcılığının en bilinen örneklerinden biri, alt tropikal japon adalarında yaşayan yabani makak kolonisi üzerine yapılan bir dizi zoolojik çalışma esnasında gerçekleşmiştir. makaklarla çalışmalarının bir parçası olarak araştırmacılar sahile patates ve mısır bırakmıştır. böylece normalde sahil yanındaki ormanda yaşayan maymunlar, daha rahat izlenebilecekleri sahile gitmişler. bir süre sonra kum, kayalar ve denize daha çok alışmışlar. bu dönüşümler esnasında yapılan bir gözleme göre, imo adındaki akıllı dişi bir gün patatesleri suda yıkayarak, yiyeceğin tadını bozan kumlardan kurtulabileceğini keşfetmiş. birkaç gün içinde diğer makaklar da -özellikle genç olanlar- imo'yu taklit etmiş ve patateslerini yıkamaya başlamış. dahası birkaç ay içinde bu yeni davranış yakındaki kolonilere yayılmış. birkaç ay sonra, patates yıkamayı keşfetmesinin ardından, imo bir davranış daha geliştirmiş. kumla karışmış -ve dolayısıyla yemesi zor- buğdayı alıp suya atmış, kum dibe çökünce yüzen buğdayları toplamış. adadaki diğer koloniler bu ikinci icadı da yavaş yavaş benimsemiş. yeni davranış biçimlerini kazanma konusunda en geride kalanların daima en yaşlı maymunlar olduğu gözlenmiş.
yeni doğmuş bir kuzuyu birkaç saatliğine annesinden ayırır ve daha sonra annesinin yanına getirirsek kuzu görünüşte normal biçimde gelişir. büyür, yürür ve annesini takip eder; biz gözlemciler diğer kuzularla etkileşimini gözlemleyene kadar tuhaf bir şey görülmez. bu hayvanlar koşup oynamayı, birbirlerine tos atmayı severler. annesinden birkaç saatliğine ayırdığımız kuzu bunları yapmaz. bunları nasıl yapacağını bilmez, nasıl oynayacağını öğrenmez. tek başına durur. bu kuzuya ne olmuştur? bu soruya verecek detaylı bir yanıtımız yok ama biliyoruz ki sinir sistemi durumlarının dinamikleri, sistemin yapısına bağlıdır. bu hayvanın diğerlerinden farklı davranması, geçici anne mahrumiyetinden ötürü sinir sisteminin diğer hayvanlarınkinden farklı olduğunu gösterir. bir kuzu doğduktan sonraki ilk saatlerde anne, devamlı olarak kuzunun bütün vücudunu yalar. yeni doğmuş kuzuyu annesinden ayırarak bu etkileşime ve etkileşimin dokunma ve görmeye ilişkin uyarımlar bakımından içerdiği her şeye, ayrıca muhtemelen farklı kimyasal temaslara müdahale etmiş oluruz. deney bu etkileşimlerin, sinir sisteminin yapısal dönüşümü için belirleyici olduğunu ve bu dönüşümün basit yalama davranışının çok ötesinde sonuçlar doğurduğunu gösterir.
1922'de hindistan'ın kuzeyinde birlikte yaşadıkları bir kurt ailesinden kurtarılan -ya da koparılan- iki hindu kız çocuğu, insan etkileşiminden bütünüyle soyutlanmış olarak büyütülmüşlerdi. kızlardan biri 8, diğeri 5 yaşındaydı. küçük olan bulunduktan kısa bir süre sonra öldü; diğeri bir grup yetimle birlikte yetiştirildiği kampta 10 yıl kadar hayatta kaldı. bulunduklarında kızlar, iki ayak üzerinde yürümeyi bilmiyordu. elleri ve ayakları üzerinde hızla hareket ediyorlardı. elbette konuşmuyorlardı ve yüzlerinde de herhangi bir ifade yoktu. sadece çiğ et istiyorlardı ve geceleri daha faaldiler. insanlarla irtibat kurmayı reddediyor, köpek ve kurtlarla bir arada olmayı tercih ediyorlardı. bulunduklarında sağlık durumları sorunsuzdu ve görünürde zihinsel gerilik veya yetersiz beslenme belirtisi yoktu. kurt ailesinden ayrılmaları derin bir depresyona yol açıp onları ölümün eşiğine getirmişti. 10 yıl hayatta kalan kız zaman içerisinde beslenme alışkanlıklarını ve faaliyet döngülerini değiştirdi. acil durumların yarattığı stres altında dört ayağı üzerinde koşma davranışına dönüş yapsa da iki ayağı üzerinde yürümeyi öğrendi. fakat birkaç kelime kullansa da hiçbir zaman doğru dürüst konuşmayı öğrenmedi. ona bakan anglikan misyonerle ailesine de, onunla yakınlaşan diğer insanlara da hiçbir zaman tam anlamıyla bir insan olduğu hissini vermedi.