maureen freely
türkiye insan hakları vakfı'nın verdiği rakamlara göre 12 eylül 1980 askeri darbesini takip eden yıllarda 650 bin kişi -mavi ve beyaz yakalı işçiler, devlet memurları, üniversite öğretim üyeleri, öğrenciler, teknisyenler, doktorlar, avukatlar, hukukçular ve sivil liderler- siyasi nedenlerle gözaltına alındı ya da tutuklandı. bunların 210 bini mahkemeye çıkarıldı ve 65 bini mahkum edildi. 6353'ü için ölüm cezası istendi ve kabul edilen 500 ölüm cezasından 50'si infaz edildi. işkence gören ve sakatlanan binlerce kişiden 460'ı öldü.
darbenin ardından sıkıyönetim komutanları ayrıca 4891 memuru görevden aldı ve 4509'unu sürgüne gönderdi; 20 bin memur da istifaya veya emekliye ayrılmaya zorlandı. toplam 30 bin kişi ülkeden kaçtı; 15 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. kürtçenin yasaklanmasıyla türkiye dünyada bir dilin konuşulmasını yasaklayan tek ülke konumuna geldi.
gazete ve dergiler bazen geçici bir süre için, bazen de süresiz olarak kapatıldı. gazeteciler ve yazarlar uzun süreli hapis cezalarına çarptırıldı; bazıları aynı anda yüze yakın suçla yargılandılar ve ardıl olarak verilen cezaları yüzyılları buldu. on binlerce kitap yakıldı, 937 film yasaklandı ve -bir süreliğine- bütün partiler siyasetten men edildi. toplam 23667 örgüt, kurum ve sendika zorla kapatıldı.
bu süreçte uygulanan işkence yöntemleri şunları içeriyordu: dayak, göz bağlama, sistemli aşağılama, elektrik şoku, yalancı infaz, tecrit, askıya asma, yiyecek ve su kısıtlaması, cinsel taciz, tecavüz, soğuk zeminde yatırma, tazyikli su verme, ölüm tehditleri ve falaka. işkenceciler mütemadiyen kurbanlarının saçlarını, bıyıklarını ve tırnaklarını çekiyor, tırnaklarının içine iğne batırıyor, testislerini sıkıyor, onları çöple kaplı hücrelerde beklemeye zorluyor ve işkenceye uğrayan diğer kurbanları izlemeye ya da çığlıklarını dinlemeye mecbur bırakıyorlardı. kurbanların yakınlarına işkence etme tehditleri de yaygındı. bazı kurbanlar araba lastiklerinin içine sokulup dövüldüklerini, kar altına gömüldüklerini, lağım çukurlarına batırıldıklarını ve tuz ya da insan dışkısı yemeye zorlandıklarını rapor ettiler. tihv'nin topladığı verilere göre işkencelerin %78'i emniyet merkezlerinde, %11,6'sı karakollarda, %9'u jandarma istasyonlarında ve %1,3'ü de başka yerlerde yapıldı.
hapishanelerde şiddetin başka pek çok biçimi de yaygındı. koğuşlar genellikle çok sıcak, çok soğuk ya da tehlikeli derecede kalabalıktı; mahkumlar temiz havadan mahrum bırakılıyor ve özel eşyaları baskınlarda mütemadiyen yok ediliyordu. ayrıca yiyecek, içecek, giysi, kitap, gazete, yazı malzemesi, zaruri ilaç ve tedavi gibi ihtiyaçlar mahkumlardan sistemli bir şekilde esirgeniyordu. uğradıkları zulüm sonucunda ciddi bir şekilde yaralanan ya da hastalananlar çok ender hastaneye yatırılıyordu: "iz bırakmayan işkence" tabiri de buradan geliyor.