paulo coelho
beklemek. aşk konusunda öğrendiğim ilk ders buydu. gün sürüklenip gitmektedir, binlerce plan yaparsınız, olası tüm diyalogları düşlersiniz, davranışınızı değiştirmeye söz verirsiniz kendi kendinize ve orada öylece beklersiniz; kaygılar içinde, sevdiğiniz insan dönünceye kadar. o geldiğindeyse, ne diyeceğinizi bilemezsiniz. beklemekle geçen o saatler gerilime dönüşmüş, gerilim korku halini almıştır; korkuysa, duygularınızı belli etmekten utanç duymanıza yol açar.
sevmek uyuşturucu almak gibidir. başlangıçta kendini iyi hissedersin, bütünüyle verirsin. ertesi gün daha fazlasını istersin. henüz zehirlenmemiş, o duygudan hoşlanmışsındır ve onun üzerindeki egemenliğini sürdürebileceğini sanırsın. sevdiğin kişiyi iki dakika düşünür, sonraki üç saat boyunca unutursun. ama yavaş yavaş onun varlığına alışır, ona bütünüyle bağımlı hale gelirsin. böylece, onu üç saat düşünüp iki dakika unutmaya başlarsın. yakınında değilse, bağımlılarının uyuşturucu bulamadıkları zaman hissettikleri şeyi hissedersin. uyuşturucu bağımlılarının, gerek duydukları şeyi bulamadıkları zaman hırsızlık yaptıkları, kendilerini aşağıladıkları gibi, aşk için her şeyi yapmaya sen de hazırsındır. işte bu yüzden, seveceğimiz kişi, yanımızda tutabileceğimiz kişi olmalı.
barajlar gibidir aşk; bir zerre suyun sızabileceği bir çatlak bırakırsanız, bu su duvarları yavaş yavaş kemirir ve öyle bir an gelir ki, akıntının gücünü artık kimse denetleyemez. duvarlar yıkılacak olursa, aşk efendi olarak her şeye el koyar; neyi yapabilirim, neyi yapamam, sevdiğim kişiyi yanımda tutabilir miyim, tutamaz mıyım gibi sorular artık boşunadır. âşık olmak, denetimi elinden kaçırmak demektir.
aşk her zaman yenidir. yaşamımızda bir kez, iki kez, on kez sevmiş olmamızın önemi yok; kendimizi her zaman bir bilinmezle karşı karşıya buluruz. aşk bizi cennete de, cehenneme de götürebilir ama her zaman bir yere götürür. onu kabullenmemiz gerekir; çünkü varlığımızı besleyen odur. ondan kaçarsak, gözümüzün önünde meyve dolu dallarıyla duran o ağaca baka baka, elimizi uzatıp istediğimiz meyveyi koparmaya cesaret edemeden açlıktan ölürüz. nerede olursa olsun, aşkı arayıp bulmamız gerekir; bu bize saatlerce, günlerce, haftalarca süren düş kırıklıklarına, üzüntülere mal olsa da. çünkü biz aşkın peşine düştüğümüz anda, o da bizi karşılamaya çıkacaktır. ve bizi kurtaracaktır.