mine söğüt
tanrı'nın varlığı tartışılabilir ama kaderi inkar etmeye kimsenin gücü yetmez. eğer olacakları kendimiz tayin edemiyorsak, her şey isteklerimizden ve hayallerimizden bağımsız, bildiği gibi vuku buluyor.. deli nehir gibi kendi asi yolunu izliyor.. nihayetinde hiç aklımıza gelmemiş yerlere varabiliyorsa.. kader vardır.
hayatın bizden bu kadar bağımsız ama bizim adımıza ilerleme gücü her zaman korkutur.
ocak ayında doğan kızlar ileride güzel, alımlı kadınlar olurlar. uzun yaşarlar. duyguludurlar, süse, eğlenceye ve gezmeye düşkündürler. gerçekten utangaç olsalar da yaşlandıkça kibir kesilirler. kocalarını kıskanırlar. bir de boyları uzundur. ocak ayında doğan erkekler ileride doğruyu seven adamlar olurlar. istediklerini alabilmek için her türlü fedakarlığı yaparlar. disiplinlidirler. onların da boyları uzun olur.
şubat ayında doğanlara yıldızlar kuvvetin ve aklın gücünü bağışlarlar. bu ayda doğan kadınlar neşeli, sevimli ve alımlı olurlar. eğlenceye düşkündürler. ama iffetsiz de değildirler. bu ayda doğan erkekler çalışkan, zeki ve tıpkı bu ayın kadınları gibi sevimlidirler. soğukkanlılıkları dikkat çekicidir. sözlerinin eridirler ve ciddiyetleriyle tanınırlar.
mart ürkütücü bir aydır. içinde her şey vardır. iyilik.. kötülük.. tehlike.. güven.. ihanet.. mart hayata benzer.
mart ayında doğan kadınlar üstün bir güzelliğe ve saf bir kalbe sahiptirler. bu ay doğan erkekler kararsız olurlar ve esrarlı şeyleri severler. haris ve bencildirler ama söz tutmayı da bilirler.
harika; çok güzel, olağanüstü demek değildir yalnızca; yırtan, sırayı bozan anlamına da gelir. anarşist bir sıfattır. düzen karşıtlığını yüceltir. harikulade ondan da anarşisttir. o da "adet delen" demektir. olağanüstü olan kadar, olağandışı olanı da işaret eder. kural tanımazlığı, başkaldırıyı, isyanı barındırır içinde.
insanların başına ne gelirse inançtan gelir. sen inancın yüzünden buradasın; seni bu hale getirenler her şeyi inançları yüzünden yaptılar. inanç her şeye kadirdir. her şeye.. var etme gücü de ondadır, yok etme gücü de.
nisan ayında iyimserlik, tıpkı yeryüzünün çekirdeğine yakın yaşayan ve dünya yıkılsa ölmeyecek olan kalın kabuklu böcekler gibi toprağın yedi kat dibinden çıkar ve göğün yedi kat üstüne tırmanır. tam her şey bitti derken yeniden yaşama dönen bir hasta gibi.. hayat yeniden bir şeylere kanar. ölümsüzlük hevesine kapılır. bir kabustan uyanır. gözleri bir daha hiç kapanmayacak sanır. aldanır.
nisan ayında doğan erkekler çabuk öfkelenirler.
insanlar yanlış yollara sapmayı severler.
zaman unutturur. unutturur ki, hayat devam etsin. insanlar unutmasaydı, yaşayamazdı. hayat tekrarlanmasaydı, olmazdı. çünkü yaşananlardan başka bir şey yok. yaşananlar yeniden, yeniden, yeniden yaşanmalı ki, varoluş da tekrarlansın.
mayıs rüzgarların ayıdır. çiçekler sevişsin diye her yerde birbiri ardına deli rüzgarlar eser. sıcak bir aydır. sıcaklarda insanların kafası karışır.
mayıs ayında doğan erkekler yaradılış olarak sert, kızgın, hatta kimi zaman kaba olurlar.
dünyanın sonuna geldiğini ne kolay düşünür insan değil mi? sanki hemen kapımızda bekleyen ve gelmesi her an muhtemel bir son varmış gibi. sonsuzluğu hayal edemediğimiz için başımıza neler geldiğini düşündün mü hiç? sonsuzluğu anlayamıyoruz. çünkü bizim teker teker yaşadığımız hayatlar bitiyor. o yüzden zannediyoruz ki hayat bir gün toptan bitecek. hayır! bizim sonlanıp duran kısacık hayatlarımız sonsuzluğu besliyor. biz öldükçe sonsuzluk devam edecek.
savaş, atılan ilk kurşunla başlamaz. savaş önce akla düşer. cinayet de öyle. öldürmek üzerine düşünmeye başladığın anda birileri de ölmeye başlar. istek ve korku aynı güçte yol alır. ölümü isteyenle ölümden korkan.. ölenle öldüren.. aynı kişidir aslen.
yaz aylarında şehir insan kokar. insanlar hangi duyguları yaşıyorlarsa öyle kokar.
haziran vaatlerle dolu bir aydır. başka bir mevsimin ve başka bir zamanın müjdeleyicisidir. uzayan günler, ısınan havalar, hatta kavuran sıcaklar vaat eder. sanki iyi bir şeyler olacakmış gibi.. ama hayal kırıklığıyla doludur. baharın nasıl söndüğünü görür insan. dağlardaki yemyeşil otlar hızla sararır. bahar çiçekleri teker teker ölürler. toprağın çatlaklarında bir hüzün. ağaçların yapraklarında renge düşman bir gölge. haziran hayal kırıklıklarının ayıdır. fırtınaları bol, yağmurları ürkütücü olur. tam her şey artık değişiyor derken, tam bahara sevinmişken, kışla tehdit eder insanı. akılları karıştırır. hayatın hiç de sanıldığı kadar tekin olmadığını acımasızca hatırlatır.
bu ayda doğan erkekler duygulu, zarif ve şen olurlar. olağanüstü bir zeka ve kavrayış yetisine sahiptirler. bu ayda doğan kadınlar güzel olurlar. sevimli olurlar. temiz kalplidirler. yüksek duygulu. en önemlisi de görevlerine bağlı.
acımasız olmak yeryüzünün en meşakkatli işi. kendine bile acıyamayan insan, bizzat acı kesilir. dokunamazsınız. soluğunun keskin buzu sanmayın ki sadece sizin kalbinizi deler. kendi kalbini de delik deşik eder.
temmuz yorucu bir aydır. uzun günler, gittikçe ısınan, ısındıkça ağırlaşan havalar. yağmur yağmaz, rüzgar esmez. her şey durur sanki. yavaşlar. ağır çekimde çekilen acılar..
ölemeyen, ölmeyi beceremeyen insanlar için hayat çok uzundur.
her şey neden oluyor? neden insanlar böyle bir hayat inşa ediyorlar? neden kin ve öç duygusuyla beslenmekten büyük bir haz duyuyorlar? bunun için ölümcül bedeller ödemeye gözlerini kırpmadan katlanıyorlar?
kutsal kitaplar her şeyin cevabını verir, bir bu sorunun cevabında susarlar: "neden?" sorusu tanrıya sorulmayacak tek sorudur. tanrı evreni neden yarattı? bu soruya en yakın cevap "kendini görmek için" olabilir. peki tanrı kendini görmek için yarattığı evrende gördüklerinden memnun mudur? cevap evetse, o kötü demektir. cevap hayırsa, aciz..
yaşam denilen şey gerçeğin peşinde alınan yoldur. kimi zaman bir arpa boyu da olsa, insan gerçeğe baktığında hep ilerler.
sevdiğimiz birinin ölümü karşısında yaşadığımız acı, onun ölme ihtimalini düşündüğümüzde yaşadığımız acıdan daha hafiftir. bir şeyin korkusunu salmak, o şeyi yapmaktan daha çok yıpratır insanı.
ölürken de doğarken de kan akar, unutma..
herkesin eşit ve mutlu yaşamasını istemek şu anki düzende anlamsız bir hedef olabilir. ama iyiyi istemek her koşulda soylu bir uğraştır.
ağustos, adını bir hükümdardan alan, buyurucu ve tüm buyurucular gibi tembel bir aydır. ağustos ayında her şey rüzgarı tükenmiş bir değirmen misali durur. durmayanlar yavaşlar. yavaşlayanlardan bazıları yola bir daha devam edemez, ölürler. ölümlerin en çok olduğu aydır ağustos.
ağustosta, bu cehennem sıcağı ayda doğan kadınlar atak olurlar. bu ay doğan erkekler mert olurlar.
iyi ya da kötü.. olaylar olur. önemli olan ne olduğu, hatta senin başına ne geldiği değildir. önemli olan senin ne yaptığındır.
eylül bu şehirde yaşanan en büyülü aydır. ışık bu ayda, dünyanın saklı tüm renklerini bir anda ortaya çıkarır.
eylül ayında doğan kadınlar genellikle genç yaşta evlenip güzel evlat yetiştirirler. bu ayda doğan erkekler vatana ve ailelerine çok bağlıdır.
insan bir hedefi olmadan varlığını hissedemez.
uzun zamandır ağlamıyorum. ne özlemle, ne de acıyla ağlıyorum. oysa eskiden ne çok ağlardım. abim kaybolduğunda, gözaltına alındığımda, dayak yediğimde, askıda ayak tabanlarımdaki yaralara tuzlar basıldığında, memelerim mengenelere sıkıştırıldığında, uçlarında sigaralar söndürüldüğünde.. en çok da ağzımdaki dişler kırıldığında.. çok ağlamıştım. acıdan değil, yapılanları hazmedemediğimden. bir insan bir insana bunu nasıl yapar, demiştim. nasıl yaparlar insanlar bunu birbirlerine. hem de topluca, son derece rasyonel bir şeymiş gibi, sistemli ve hep birlikte. sonra birden ağlamam durmuştu. sanki tüm sinirlerimin ucu dağlanmış gibi, ne acı vardı, ne de aklımın almadığı korkunçluklar. her şey normalmiş gibi gelmeye başlamıştı. hayat hep böyleymiş gibi. şartlara göre, insan insana her şeyi yapabilir diye düşündüğümü fark etmiştim. ve o andan itibaren başıma gelen her şey sıradanlaştı.
insanoğlunun en büyük gafleti, nereden gelip nereye gittiğini bilmemesidir. din bu soruya cevap verir ama en dindar insan bile bu cevabın şaibesini aklının derinliklerinde bir yerde saklar. kimse öldükten sonra ruhunun nereye gittiğini kesin olarak bilemez. daha da kötüsü, doğmadan önce nerede olduğunu da bilemez. düşün, dışarıda nereden gelip nereye gittiğini bilmeyen milyarlarca insan yaşıyor. hayat denilen şey, bu iki bilinmezin ortasındaki telaştır aslında. telaş insanı bencil kılar, suç işletir, tehlikeye boğar. hiç kimse başına gelenleri ve gelecekleri bilemiyor. bu şuursuzluk herkesi delirtiyor.
ekim tanrının toprağı uysallaştırdığı aydır. toprak uykuya yatar ve uyurken her şeyi kabule hazır olduğunu fısıldar. ekim ayı toprağın ayıdır.
ekim ayında doğanlar dengeyi temsil ederler. eleştiri ve ölçüyü severler. kadınlar meraklıdırlar. bu ay doğan erkekler yalancı olurlar. sözlerinde pek durmazlar.
yaralı insanlar birbirine yaklaştığı zaman, kader telaşlanır. sırları ortaya çıksın istemez. eğer insanlar başlarına gelenin başkalarının başına gelenlerden çok da farklı olmadığını sezerlerse güçlenirler. insanların gücünü azaltan, kendilerini hedef tahtasının ortasında sanmalarıdır. oysa hayatta hiçbir şey şahsi değildir. iyi şeyler de, kötü şeyler de rüzgarla birlikte yön ve şekil değiştiren bulutlar gibi başıboş dolaşırlar evrende.
tanrıyı arayan insanın aklı hep karışır.
hayat böyle bir şeydir. gerçeğin nerede başlayıp nerede bittiği, rastlantıların neye hizmet ettiği hiçbir zaman çözülemez bir bilmece. yaşamak da hayat labirentinde kaybolma yarışı. çıkışı bulan ölecek..
kasım veda ayıdır. geçmişe veda. geride kalan tüm mevsimlere elveda. mevsimsizdir. içinde yaz da vardır, bahar da.. oysa kış ayıdır. kafaları karıştırmakta o yüzden ustadır.
insanlar devamlı ölümü yaşıyorlar. birbirlerini öldürmeyi düşünerek ve ölümden deli gibi korkarak, hayatın farkına varmayarak. çürüyen bedenlerinin, topraktan başka bir canlı olarak çıkacak olmasındaki harikuladeliği kavrayamıyorlar. kendilerine yalan cennetler, yalan cehennemler uyduruyorlar. sahip oldukları hiçbir şeyi yitirmek istemiyorlar. oysa yitirmek ilerlemektir.
aralık ayında doğan erkekler hareket ve çalışkanlığı temsil ederler. bu ayda doğan kadınlar kararsız olurlar.