şükrü erbaş
zamana yenilmiş tanrı ölüsü her yer. yılan otları sunak taşına yürümüş. ne bir gözyaşı duası duvarların sakladığı, ne bir günah sevinci defnenin gölgesinde. kemerler boşluğu taşıyor. suyun değil toprağın belleği sarnıçlar nicedir. mezarlar birer dünya cümlesi dağın göğsünde, gelecek bilgisi. pürenler, mersinler, sarısabırlar.. güneşin yalnızlığa bağışı, taşların dayanma gücü. görkem, keder atlasına dönmüş. kaç üzüm mevsimi geçti, kaç kirpik açtı yataklar, kaç ölüm zeytinle süslendi; diriler ne bilsin. tapınak değil, kocaman bir tespih böceği. rüzgarla kapanıp rüzgarla açılıyor. sedirler gökyüzü mihrabı başucunda. denizden gelen yok. tanrıyı akdeniz'in çocuğu yapan yaşama tutkusu. dağın dili, ormanın kalbi. ey denizle canlanan mezarlar.. zamanı sizden öğrendim. sizsiniz benim sonsuzluk bilgim.
uzun, beyaz kirpikler. gölgesi dokunmanın elifi. çok oldu okumayalı. suya değiyor. sonra köpükler içinde bir dağ. sisten ve arzudan. ağzıyla bakıyor. ağzı gül ocağı. masada onlarca ev. unuttuğum korku, sevindiğim pişmanlık. parmaklarımda yirmi yedi hayıf, yirmi yedi boğum. gövdem akdeniz. içimde yaprak harmanı sözler. yasemin kokularından bir karınca. ben şimdi bu kalbi, bu cezayı, bu sarı zamanı.. ey kutsal yanlış.. ölü doğru uyanıyor.
salyangozları topluyorum kaldırımdan. sabahın ilk ışıklarını. sessizlik yürüyor. nar ağacının kabuğundan japon gülünün yaprağına. iki güneş çizgisi, iki yağmur buğusu. bir çıtırtı halinde ölmesin diye hayat. avucumun içinde, bahçeye. sokak uyanmadan. bir gizin içinde öylece duruyorum. toplanıp açılıyor kabuk. duygusunu benden alıyor doğa. sonsuzluğu seriyor önüme. sardunyalar yedi kırmızıyla bakıyor. deniz değil bu, uyanan gece. mine çiçeklerinden bir gökyüzü. bütün zamanların içindeyim. ölüm.. geçtim korkundan. anlamaktan öte bir sevinç duyuyorum.