14.09.2009

budala

dostoyevski

aptalca bir mutluluk içinde yaşamaktansa, mutsuz olmak; ama bilmek daha iyidir.

dar kafalı ve "sıradan" bir insan için kendisinin sıradışı ve alabildiğine özgün bir insan olduğunu düşünmekten ve en ufak bir kuşkuya kapılmaksızın bunun keyfini sürmekten daha kolay bir şey yoktur.

buluşlar gerçekleştirenler, dahiler alanlarıyla ilgili çalışmalarının ilk yıllarında -çoğu kez son yıllarında da- toplum tarafından hep birer salak olarak görülmüşlerdir.

güzelliğe ilişkin değerlendirmede bulunmak zordur. gizemli, bilmecemsi bir şeydir güzellik.

siz benim için kusursuzluğun ta kendisisiniz! sizi gördüm, sizi her gün görüyorum. mükemmel olduğunuz sonucuna birtakım değerlendirmelerle, mantıksal önermelerle ulaşmış değilim; yalnızca böyle olduğunuza inanıyorum. ama size karşı bir de günahım var: sizi seviyorum. oysa mükemmellik sevilmez, yalnızca seyredilir, öyle değil mi? buna karşın ben size aşığım. aşk insanları denkleştirir, eşitler; ama kaygılanmayın, böyle bir denklik en içrek hayallerimde bile yer almadı.

her zaman iyi olmak kadar kötü bir şey yoktur.

bakarsın kederli son günlerini ömrün
ışığa boğar aşk, bir veda tebessümüyle (puşkin)

öldürmenin cezası olarak öldürmede, işlenen suçla karşılaştırılamayacak ölçüde ağır bir cezalandırma söz konusudur. adli yargılama sonucu öldürmek, eşkıya tarafından öldürülmekten çok daha korkunçtur. haydutların geceleyin ormanda yakalayıp da boğazına bıçak dayadıkları biri, son ana dek kurtulmayı umabilir. boğazı kesildiği halde hala kurtulmayı umanlara, bu haldeyken kaçmaya çalışanlara, yalvarıp yakaranlara dair pek çok örnek vardır. burda ise, ölümü belki on kez daha kolaylaştırabilecek olan o son umut, şu meşum 'kesinlik'le elinden alınıyor. burda bir hüküm var ve kesinlikle bu hükümden kaçış, kurtuluş yok. dünyada bundan daha büyük bir acı olabilir mi? savaşta bir askeri alın ve bir topun namlusunun ağzına getirip tetiği çekin. kendisine ateş edilen ana dek bir umudu olacaktır askerin; oysa aynı askere ölüme hüküm giydiğini bildirin -kesinlikle- ya çıldıracak ya ağlayacaktır. insanoğlu çıldırmadan dayanabilir mi böyle bir şeye? niçin bu aşağılama, bu boş, çirkin, gereksiz vahşet? hayır, insana reva görülemez bu!

azmin elinden bir şey kurtulmaz.

her anın hesabını tutarak yaşamak olanaksızdır.

"islam peygamberi muhammed'in de epilepsi hastası olduğu iddiaları vardır. söylenceye göre bir nöbet sırasında göğe yükselerek (miraç) tanrı katını ziyaret etmiştir; gökte epeyce bir süre kalmış olmasına karşın nöbet geçip de kendine geldiğinde, nöbet anında yere düşerken devirdiği testideki suyun tümüyle boşalmamış olduğu görülmüştür."

sara nöbeti, şu tutarak denilen şey, bir anda gelir, tutar insanı. ve birdenbire yüz, özellikle de bakışlar çarpılır, tanınmaz hale gelir. bütün beden, yüzün bütün çizgileri kasılır, çırpınır, titrer. bir benzeri daha olmayan korkunç bir çığlık kopar göğsün derinliklerinden ve insani olan her şey bir anda bu çığlığın içinde yiter gider ve dışardan bakan birinin bağıran kişinin aynı insan olduğuna inanabilmesi olanaksız değilse bile son derece güçtür. bu adamın içinde başka birinin bağırdığı sanılır. sara nöbeti geçiren birinin görünüşü pek çok kişiyi dehşete düşürür, dayanılmaz, mistik denilebilecek bir korkuya kapılır insanlar.

metres olmaktan başka işe yaramayan kadınlar vardır.

zamanımızdan ve soyumuzdan birine orijinal olmadığını, belirgin herhangi bir yeteneği de olmadığını, zayıf kişilikli, sıradan biri olduğunu söylemekten daha incitici bir şey yoktur.

zamana güven, her şey unutulur.

arınmanın en iyi yolu nedamet getirmek, geçmişi pişmanlıkla hatırlamaktır.

"ingiliz din adamı ve ekonomist thomas malthus, halk yığınlarının yoksulluğunu, hızlı nüfus artışına, insanların geçim araçlarından daha hızlı çoğalmalarına bağlıyor ve 'nüfustaki fazlalığı emdiği' için savaşların, salgın hastalıkların yararlı olduğunu savunuyor, yoksul kesimlerin çoğalmalarını önlemek için insanlık dışı yöntemler öneriyordu."

bir olay ne kadar gerçeğe uygunsa, o kadar gerçekdışıymış gibi görünür.

elindeki güç kadar oluyor, insanın isyanı da!

gülünç olmak bazen güzeldir; hatta çok güzeldir: insan o zaman birbirini daha çabuk bağışlar, daha çabuk barışır. insan bir anda her şeyi anlayamaz, yani işe mükemmelden başlanamaz. mükemmele ulaşabilmek için önce pek çok şeyi anlayamamış olmak gerekir.

en zoru budur: bizi hiç kırmamış olanları bağışlamak; çünkü onlar bizi kırmadıklarına göre yakınmamız temelsiz kalmış olacaktır.

hiçbir şeye şaşmamak, çok akıllı olmanın belirtisidir derler; bence aynı ölçüde ve aynı güçte ahmaklık belirtisidir de.

insanlar gün gelir gemilerini yakar ve geri dönmezler.

belinsky: günümüzde fantastiğin yeri edebiyat değil, yalnız tımarhanedir ve edebiyatçıların değil, doktorların konusudur.