john fowles
modern romanın tek bir konusu vardır: ciddi modern roman yazmanın zorlukları. en başta şunu kabul eder: yalnızca romandır, yalnızca roman olabilir, asla romandan başka bir şey olmayacaktır ve dolayısıyla gerçek yaşam ya da gerçeklik gibi konulara bulaşmaz. bunun doğal sonucu olarak da romana dair yazmak, roman yazmaktan daha önemli bir mesele olarak ortaya çıkar. günümüzde, kimin iyi romancı olduğunu anlamanın en iyi yolu da budur. iyi romancı araba tamircisinin parça montajı yaptığı gibi öyküleri ve karakterleri birbirine ekleyip roman yazmaz. bir noktada bir şeyler yazmak zorundadır, bu açık; ama salt bunun yazılmasının ne kadar gereksiz ve saçma olduğunu göstermek için. hepsi o kadar.
üçüncüsü ve en önemlisi: yaratıcı düzeyde yazar ve metin arasında hiçbir biçimde bağlantı yoktur. bunlar bütünüyle birbirinden ayrı dururlar. hiçbir biçimde, birinden diğerine doğru bir çıkarım ya da tümevarım yapılmaması gerekir. yapıbozucular bunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde kanıtladılar. yazarın yalnızca tesadüfi bir aracılık rolü vardır, o kadar. kitapçıda metni okura teslim eden tezgahtardan daha önemli bir konuma sahip değildir.
o halde neden yazarlar kitapların üzerine isimlerini yazdırıyorlar? çünkü inanılmaz bir biçimde zamanın gerisinde kalmışlar. ve insanın tüylerini diken diken edecek ölçüde kibirliler. çoğu hala kendi kitaplarını yazmış olmak gibi bir orta çağ yanılgısıyla yaşıyor. eğer istediğin şey öykü, karakter, gerilim, betimleme gibi modernizm öncesi çağlara ait antika saçmalıklar ise, sinemaya git. ya da çizgi roman oku. ciddi, modern bir yazara gelme. şu andaki tek önceliğimiz söylemdir, söylemin işlevi, söylemin konumu. metaforik, bağlantısız yanı, bütünüyle teleolojik kendine yeterliliği.