raoul vaneigem
din yeryüzündeki hakimiyetini ölüler üzerinde değil, öldürücü yaşam üzerinde inşa etti. hayatını öte dünyada yaşamak üzere kendi kendine ölmeyi buyuran bu sapmayı bir hakikat olarak yerleştirmeyi başardı. din, bedeni bir hapishane haline getirdi ve bedenin umutsuzluğunu da bir firar çılgınlığı yaptı.
kurumları ne kadar aşağılansa ve küçümsense bile, kurban etmenin, tevekkülün, suçluluk duygusunun, kendinden nefretin, haz korkusunun, günahın, kefaretin, doğa bozmanın ve aslında insanın insan olma güçsüzlüğünün, insanın telafisiz aptallığına inancın, semavi bir bankaya ve hissedarlarına verilen açık çekin varlığını sürdürdüğü bu yanıltıcı aşmanın egemen olduğu her yerde din de egemenliğini sürdürür.
din, âşıkların yaşam yaratma arzusuyla birbirlerinin oldukları aşk hazzı yerine üremeyi savunduğunda, çocuğunun mutluluğunu garanti edemeyecek ailelere fazla çocuk yapmalarını buyurduğunda, diderot'nun deyişiyle, "doğayı bastırmanın uğursuz sanatı" olan bu incil'e uygun kusursuzluğu uyanık genç bilinçlere aşkettiğinde, bu dinin çocuğa karşı nasıl bir suç işlediğini ne kadar söylesek azdır.
canlı toprağı tanrılaştırmak, dinsel dalavereciliğin onu bir kez daha öldürmek istemesine izin vermektir. yaşamı hiç durmadan yeniden yaratan bir hazdan soyutlanmış her yaşam, ölü yaşamdır. gökler aleminin vampirleri, sizin zamanınız geçti!