sait faik abasıyanık
hakikatler insanları fazla sarmaz.
iğrenir görünürlerden çoğu o nevi insanlardan bin defa daha aşağılıktır. riyakarlık aşağılığın son haddidir. sahiden iyi insanlar, kötüler hakkında laf söylemezlerdi. belki sevmezlerdi, kızarlardı ama onu bile belli etmezlerdi. kendi anlayışına uymayan insanlardan yaptıklarının kötü şey olduğunu bile bile zaruret, mukavemetsiz bir arzu, bir huy, bir hırs, bir iradesizlik, bir intibaksızlık; yahut da bizim kötülük bildiğimiz bir başka düşünce, başka tabiat, başka ahlak, başka yaradılış, başka ilcalarla çoğunluğa benzemeyenler -kusursuzlar- ancak kusursuzluğu bin bir tehlikeden sonra kazanmışlar, kızmakta haklı olabilirlerdi. düşünülünce onların bile pek hakkı yoktu. belki de kötüler, kötülüklerinde haklıydılar. yaşamak için fena insan olmakla yine yaşamak veya ölmek için iyi insan olmak arasındaki fark ya bir iman, ya bir riya farkıdır. imanı kaldırıverin iyi adam pişman olan adamdır. riyayı kaldırırsanız mesele yoktur, kötüler hemen saflarına iyiyi alıverirler. önemli olan kötülüğü iyilikle beraber ortadan kaldırmaktır. o zaman insanlık denilen şey kafasını kaldırır: "durun bakalım." der, "biz de varız." onun, insanlığın terazisi içinde teker teker tartılan kıymetler ancak kötülüğün silahlarını düşmanca değil dostça, elinden alır. ancak böylece iyiler ve iyilik dünya yüzünde manasını bulur, masallardaki gibi yüz yıllarda muammer olur. yoksa..
insan olmak için erkek olmanın yeteceğini sanıp aldanmıştı.
insanı dolu günleri değil, boş günleri dolduruyor.
uçurtma demiş ki: "ah! ipim olmasaydı!" kant'ın güvercini daha ileri gitmiş: "bir de şu hava olmasaydı!" demiş. her ikisi de kendilerini gökyüzüne yükselten şeyin bu iple, hava olduğunu unutmuşlar.
gazetecilikten alınan her denemenin olayı ayrıdır. açıkçası gazetecilikte var gibi gözüktüğü halde tecrübe yoktur. hiçbir deneme, yeni bir olayın oluşunda, bize faydası dokunacak bir eski deneme ile muhakeme edilemez. bunun için de her zaman yeni bir şekle, formüle ihtiyaç vardır.
her gazetecinin içinde başlangıçta kocaman bir romancı yılanı çöreklenmiş uyur. bu boa yılanı yavaş yavaş küçülür. gıdasızlıktan ölmese bile bir solucan haline geliverir günün birinde.
dünyada hiçbir şeyden, zalimlikten iğrendiğim kadar iğrenmem. insanoğlunun en büyük savaşı zalimliğe karşı açılmalı. insanoğlu her şeyden evvel içindeki bu kıskançlıklardan, bu kinlerden, bu ahlaksızlıklardan daha pis şeyi -kendinde, doğuşta varsa bile- söküp atmalıdır.
menfaatsiz, riyasız bir toplum aleminde iyi ve doğru bir açıklama ile elle tutulamayan "abstract" kelimeler ancak bir anlam alabilirler. yoksa ya işimize geldiği nisbette, yahut da başımıza geldiği nisbette yapacağımız açıklamaların da bir önemi olamaz.
saadetin olup olmamasının ne önemi vardı? varsa insanoğlu ne kazanırdı, yoksa ne kaybederdi? hem o kadar tecrübe edilmiş bir şeydi ki.. saadet yuvası kuranların kendine kapanıp kendine yontan yaşayışlarının sonu da bir boşluğa gelip dayanmıyor muydu?
kimseye, hiçbir söze önem vermeden hakkımızda söylenenlere kafa tutarak insanlar arasında dolaşmak da bir nevi ukalalık, bir nevi kendini beğenmişlik.