aslı erdoğan
"bunu herkes biliyor ama kimse konuşamıyor. bizi çürüten bir bilmezliğin içinde tutarak suç ortaklarına çevirmek istiyorlar. toplum ormanı içinde her şey yitip gidiyor. bu çığlıklar yalnızca bir kez kulağınıza ulaşabilselerdi.." (jean-paul sartre)
40 yıl sonra, işkence kurbanları ile dayanışma günü'nde (26 haziran) aynı cümleleri kurmak gerekiyor. şimdi ve burada! gerçekten zor acının diliyle konuşmak. ama onlar, işkence görenler, seslerinin duyulmasını istiyorlar:
"ve benim korkunç öyküm anlatılana değin
şu içimdeki yürek yanmaya devam edecek"
suskunluk duvarıyla çevrili hücrelerin soğuk sırlarına, oralardan benliğimizin en diplerine dek yayılan karanlığa bakmak gerekiyor. insan kalmak isteyen herkesin payına düşen karanlık bu.
"21 şubat 1997'de toplu halde gözaltına alınan 25 kişiden biriydim. 14 gün boyunca çok yoğun baskı ve işkence gördük. askı, elektrik, haya burma, sürekli kaba dayak."
"6. günün sonunda hücrelere çıkarıldığımızda sakatlanmıştık. eğitim-sen üyesi bir arkadaşın kaburgaları kırılmıştı, ben kısmi felç geçirmiştim. süleyman'ın elleri tutmuyordu."
"karısına küfrettiler, o da tepki gösterdi. doğal bir tepkiydi ama yanlış yerde. kaburgalarını kırdılar."
"cinsel taciz sürekli devam ediyordu. kesintisiz, herkesin önünde. 43 yaşında bir arkadaşımız ancak ölüm orucuyla kurtuldu tacizden."
"askının acısına dayanıyorsun ama söz gelimi, tuvalete gitmek daha korkunç. günde dört hakkımız vardı. her seferinde kollarımın tutmadığını, pantolonumu indiremeyeceğimi söylüyordum. beni dinlemiyordu."
"askıdayken parmakla taciz etti. 'artık şerefsiz oldun' dedi."
"çırılçıplak soyup üzerine abandılar."
"biz cezaevine giderken 'sakatlar kervanı' diye şaka yaptılar. birbirimizi sırtlamış, yaslanmış.. babamı görünce zafer işareti yapmak istedim, kolum yamru yumru oldu. kahkahalar attılar."
"aradan iki yıl geçti, ağrılarım sürüyor. 'mutlu olman gerek' dedi doktor bana, 'olamıyorsan da mutluluk taklidi yap!'"
"çok, çok kötü yaralıyorlar insanları!"
"herkes yaşıyor bunu.. bir biçimde.. lanet olsun.. kimse umursamıyor."
"sırp karakollarındaki işkence aletlerinin fotoğrafları yayımlandı. ya bizdekiler? aletleri görmeseniz de izlerini de mi görmüyorsunuz? metin'in (göktepe) fotoğrafları, insanlık halinden çıkmış nice insanın fotoğrafları yayımlandı."
"camdan bir fanusun içindeyim. çığlık atıyorum, kimse duymuyor." (gözaltındaki tecavüzü psikolog raporuyla belirlenen asiye'nin sözleri)
süleyman yeter'le birlikte gözaltına alınan sultan, haydar ve sedat'ın anlattıklarından birkaç cümle seçtim. içinden canlı çıktıkları, insana ait hiçbir dilde anlatılması mümkün olmayan cehennemle ilgili iyi kötü fikir vermesi için. (belki de yaşamla bağları zorla kopartılmış asiye'nin saf acıya dönüşmüş yüzü sözcüklerden daha anlamlı. ya da cesur, dokunaklı bir sesin hafifçe titreyişi, şefkatle uzandığınızda irkilen bir beden..)
21 şubat'ta gözaltına alınan 15 kişi -üçü dışında hepsi hakkında beraat istendi- işkence davası açtılar. baskılara direndiler, doktorların önünde dövülerek raporlar aldılar, davacı oldukları mahkemede sanık sandalyesine oturtuldular, polisin ablukaya aldığı duruşmalara girdiler, ölümle tehdit edildiler.
37 yaşındaki sendikacı süleyman yeter, 5 mart'ta yeniden gözaltına alındı, 7 mart'ta can verdi. sırtı, çenesi, bilekleri, en can alıcısı, boynu, yara izleriyle dopdolu.. (raporlar ortada, süleyman'ın titreyerek, elleri tutmayarak "seanslardan" dönüşüne tanıklık edenler ortada, görevinin hala başındaki polisler ortada!)
"aynı günlerde özbek cumhurbaşkanı'na suikasttan yargılanan biri cinayeti önce üstlenip sonra da avukatları aracılığıyla reddetti. yeter'in işkencede öldüğünü söyleyen tanık, idamla yargılanmasına karşın, apar topar ülkesine iade edildi."
15'tiler, 14 kaldılar. keşke onlara "yalnız değilsiniz" diyebilsek..