umberto eco
her şey her şeyle bağıntılıdır.
kavramlar andırışma yoluyla birleşirler.
lucretius: zeka bocalar, dil sürçer, zihin tökezler.
raymond smullyan: batıl inanç uğursuzluk getirir.
seni elde eden kadın sonunda ölmeli, belki de senin elinle. hoşça kal emily; güzeldin; ama kalpsiz bir robottun sen.
ayna görünce -insanca bir şeydir bu- kendine bakmak ister insan.
stanislaw j. lec: dünyanın sonundan çok şey beklemeyin.
babalarımızın bizi eğitme kaygısı duymadıkları boş zamanlarında bize öğrettikleri neyse, o olduğumuza inanıyorum. bilgi kırıntılarıyla oluşur insan.
bazen, öfkenin doruğunda olduğu zaman, soğukkanlılığını yitirirdi. katlanamadığı tek şey, başkalarının soğukkanlılıklarını yitirmesi olduğu için, belbo'nun soğukkanlılığını yitirmesi, tümüyle içsel, bölgesinin özelliğine uygun olurdu. dudaklarını sımsıkı kenetler, önce gözlerini tavana çevirir, sonra bakışlarını yere doğru indirir, başını sola, aşağıya doğru eğer, yumuşak bir sesle; "ma gavte la nata" derdi. bu piemonte deyimini, bilmeyenlere açıklardı kimi zaman: "ma gavte la nata: tıpanı çıkar. kendi kendini şişiren kimseye denir. şişinmesine, çalım satmasına yol açan şeyin, poposuna takılmış bir tıpanın basıncı olduğu düşünülür. tıpayı çıkaracak olursa, tıss diye sönüverir.
yaşam nasıl böylesine cömert olabiliyor da, sıradanlığa böylesine yüce bir ödül sağlıyor?
insan kaçarken düz yolları izlememeli.
insan ilk seferinde dikleşmeyi sağlayamazsa, bütün bir ömür boyu iktidarsız kalır.
resmi tarih, yenenlerin yazdıkları tarihtir. resmi tarihe göre benim gibi insanlar yoktur.
eliphas levi: karşıtların benzeşimi, ışıkla gölge, dorukla uçurum, doluyla boş arasındaki ilişkidir. bütün dogmaların anası olan alegori; damganın, mührün; gölgenin, gerçekliğin yerini almasıdır. gerçeğin yalanı, yalanın gerçeğidir.
gerçeklik düşten daha iyidir. bir şey gerçekse gerçektir, senin yapabileceğin hiçbir şey yoktur.
bilge insan ayrım gözetmeyen insandır; nereden gelirse gelsin, ışık zerreciklerini bir araya getiren insandır.
collin de plancy: bir gün, kudüs'te, pontius pilatus'u tanıdığını anlattı; valinin evini ayrıntılarıyla betimledi, akşam yemeğinde sunulan yemek çeşitlerini sayıp döktü. bunların düş ürünü şeyler olduğuna inanan rohan kardinali, saint,germain kontu'nun uşağına -saçları ağarmış, dürüst görünüşlü, yaşlı bir adam- döndü: "arkadaşım" dedi, "efendinizin söylediklerine inanmakta güçlük çekiyorum. karnından konuşan biriyse, diyecek sözüm yok, altın yapan birisi olduğunu da kabul edebilirim; ama 2000 yaşında olduğunu, pontius pilatus'u gördüğünü söylemesi? bu kadarı fazla. siz de orada mıydınız?" "hayır, monsenyör" diye yanıtladı uşak, bön bön, "kont hazretlerinin hizmetine gireli daha ancak 400 yıl oldu."
giovanni papini: dünya tekdüzedir, insanlar hiçbir şey öğrenmezler, her kuşak aynı yanılgılara düşer, aynı yılgılara kapılır; olaylar yinelenmez; ama birbirine benzer. yeniliklerin, beklenmedik olayların sonu gelir.
heinrich neuhas: salt değiştikleri, adlarını gizledikleri, gerçek yaşlarını söylemedikleri, kimseden izin almadan, kendilerini yanıtmaksızın dolaştıkları için, onların gerçekten var olmamaları gerektiğini hiçbir mantık yadsıyamaz.
erginlenme, yani usun açıklayamadığı gizemleri sezgiyle kavrama, çok derin bir süreçtir; ruhla bedenin yavaş yavaş dönüşmesidir. bu, insanı üstün yetilerin kullanılmasına, ölümsüzlüğe bile götürebilir; ama içsel, gizli bir şeydir. dışarıdan kendini belli etmez. alçakgönüllü, açık, dünyadan kopuktur.
hiçbir bilgi başka bir bilgiden üstün değildir.
öykü bir barda başlar. aşık olma gereksinimi. bazı şeylerin olacağını önceden sezinler insan; o sırada umarsızca bir aşk gereksinimi duyduğu için aşık olur. içinde aşık olma isteği duyduğu zaman bastığı yere dikkat etmeli insan: aşk iksiri içmiş gibi ilk önüne gelene aşık olur. bir maymuna bile.
insan eşinden boşandığı için bunalıma girmez; üçüncü kişinin, yani kendisinin eşlerden biri olduğu çiftin olası ya da olanaksız boşanması yüzünden bunalıma girer.
talmud: her kim şu dört şey üstünde düşünürse, hiç doğmamış olması daha iyidir: yukarıda olan, aşağıda olan, önce olan ve sonra olan.
bağışladığım şey benimdir.
william shakespeare: birçok kez ölür korkaklar, ölmeden önce.
insan kendini korkak gibi duyarsa gerçekten korkak olur.
william shakespeare: karanlıklar prensi bir beyefendidir.
gerolamo cardano: düşünde yeni, bilinmedik bir kentte oturduğunu görmek, insanın yakında öleceği anlamına gelir. gerçekten de, ölüler başka bir yerde otururlar, neresi olduğu bilinmez.
yaşamda onun da bir görevi olmalı, yoksa kimliğini yitirir.
gizlicilikle içreklik arasındaki ayrımı görmek gerekir. içreklik, yalnızca simgeler aracılığıyla iletilen bir bilginin aranışıdır; bilisizlere kapalıdır. 19. yüzyılda yayılan gizlicilik ise, bir buzdağının tepesi, içrek gizin yüzeyinde kalan küçük bir parçasıdır.
"amaç, araçları haklı kılar." (machiavelli)
iyi bir casusun ilk görevi, aralarına sızdığı kimseleri casus diye ele vermesidir.
bazen insanın bir şeyi kanıtlamak için ölmesi gerekir.
ma gavte la nata: torino lehçesinde bir deyim. "tıpanı çıkar" ya da "tıpanızı çıkarır mıydınız lütfen" anlamına gelir. kendini bir şey sanan, burnu havada kimseler için kullanılır. bu gibi kimselerin, boş bir gururun şişirdiği gövdelerini kuyruksokumlarına tıkılmış bir tıpa sayesinde ayakta tutabildikleri düşünülür; tıpayı çıkarınca havası kaçmış bir balon gibi sönerler. çoğu kez tiz bir ıslıkla eski görkemli varlıkları kendi kendilerinin etsiz kansız bir imgesine dönüşür.
yapmacıklıktan sakının; yoksa herkes inanır size. hekimlere, doğum yapan kadınlara dokunmadan önce ellerini yıkamalarını söyleyen semmelweis'a inanmıyorlardı insanlar. çok yalın şeyler söylüyordu çünkü. insanlar, dökülen saçların yeniden çıkmasını sağlayan losyon satıcısına inanırlar. onun, bir arada bulunması olanaksız gerçekleri bir araya getirdiğini, mantıklı olmadığını, iyiniyetten yoksun olduğunu içgüdüleriyle sezerler. ama onlara, tanrı'nın karmaşık, derinliğine varılamaz olduğu söylenmiştir; bu yüzden de onların gözünde tutarsızlık, tanrı'ya en yakın olan şeydir. en olmayacak şey, mucizeye en çok benzeyen şeydir.
hiçbir şey sessizlikten daha gürültülü olamaz.
arapların başlıca özelliği, arap'a benzememeleridir.
gece saat ikide tek başına eve dönüyordu. seks manyaklarından korkup korkmadığını sormuştum ona; yöntemini açıklamıştı. yanına bir seks manyağı yaklaşır yaklaşmaz, meydan okurcasına onun koluna giriyor, "hadi gel, yatalım." diyordu. adam şaşkınlık içinde kaçıp gidiyordu.
okuyucunun, gerçeğinin ayrımına varması için yazarın ölmesi gerekir.
artık anlayacak hiçbir şey kalmadığı zaman her şeyi anlar insan.
asıl gizem varoluş değildir, varolmayıştır.
rastladığım bütün kadınlar ufukta yükseliyorlardı
acıklı el kol devinimleriyle
gözleri yağmur altında trafik ışıkları gibi hüzünlü (blaise cendrars)
"tarih yaşamın öğretmenidir."
"gürültü patırtının ardından sessizlik gelir."
ardeatine: roma yakınlarında, ıı. dünya savaşı sırasında almanların faşizm karşıtlarıyla yahudileri topluca öldürdükleri mağara.
"kör zihinler geceleri ne acılar çeker."
"açığa vurulan gizler değerini yitirir; bilisiz kişiler kendilerine yapılan lütufları ziyan ederler."