boethius
hiç kimse kendi konumunu az da olsa kusurlu bulmayacak kadar mutlak anlamda mutlu olamaz. insanın mutluluğunun özü kaygı uyandırıcıdır; ne tamamen ele geçirilir ne de sonsuza değin sürer.
bir adamın çok büyük bir geliri olabilir; ama aşağı bir soydan geldiği için utanç içindedir. bir başkası soylu doğumlu olduğu için tanınır; ama ailesinin kaynakları az olduğu için tanınmamış olmayı yeğler. bir adam hem zengin hem de soylu olabilir; ama yaşamını bekar sürdürdüğü için hayıflanır. bir başkasının mutlu bir evliliği vardır; ama hiç çocuğu olmadığından servetini bir yabancıya miras bırakmak için artırır. başka bir adam ise çocukları olduğu için mutludur; ama oğullarının ya da kızlarının işlediği kusurlar yüzünden üzülür, gözyaşlarına boğulur. demek ki hiç kimse kendi payına düşenle birebir uzlaşamaz. çünkü her durumun tatsız bir yanı vardır; sadece henüz yaşanmadığı için bilinmiyordur; bilindiğinde de ürkütücü olur. ayrıca çok mutlu kişiler müşkülpesent olur ve en ufak bir zorlukla karşılaşmaya alışık olmadıklarından, herhangi bir şey beğenilerine uygun düşmediğinde yere yıkılırlar. en ayrıcalıklı kişilerin mutluluğunu toptan yok edecek şeyler o kadar küçüktür ki!
senin sürgün olarak adlandırdığın yer burada doğanların yurdudur. sen zavallı olduklarını düşünmezsen, hiçbir şey zavallı olmaz. serinkanlılıkla katlandığın sürece her türlü şans sana mutluluk getirecektir. bunalıma düştüğünde, içinde bulunduğu durumun değişmesini istemeyecek kadar mükemmel bir insan olabilir mi? insanın mutluluğundan aldığı tada ne kadar acı karıştığını bir düşünsene! belki ağızda hoş bir tat bırakıyormuş gibi gelir; ama gitmeye niyetlendiğinde hiç kimse onu yolundan edemez. işte dünyevi şeylerin sağladığı mutluluğun ne kadar sefil olduğunu görüyorsun; kendileriyle yetinen kişiyi yüzüstü bırakırlar, endişeyle yaşayanları da zaten bütünüyle tatmin etmezler.
ey ölümlüler, kendi içinizde yerleşmiş olan mutluluğu neden dışınızda arıyorsunuz? yanılgı ve cehalet kafanızı karıştırıyor.
insanların mücevherlere hayranlık beslemesi beni çok şaşırtıyor. yaşamla donatılmış akıl sahibi bir varlığa, nasıl olur da bir canlının hareket yeteneğinden ve iskeletinden yoksun bir şey güzel gelebilir?
ne kadar çok malın olursa gereksinimlerin de o kadar çok olur.
servet kendisine sahip olana hep zarar verir; çünkü hep başkasının malında gözü olan aşağılık yaratıklar dünyanın bütün altınına ya da mücevherine sahip olmanın sadece kendilerinin hakkı olduğunu düşünür. bu yüzden sen sopanın, kılıcın acısını bildiğinden korku içindesin; ama yaşam yoluna çulsuz bir gezgin olarak çıkmış olsaydın, hırsızla karşılaştığında gülüp geçecektin. dünyevi zenginlik ne muhteşem bir şey! ona sahip olduğunda bütün güvenliğini yitiriyorsun!
zenginlik ya da yetke ve yüksek mevki taşıdığı adın hakkını vermiyor. kaderin bahşettiği armağanlar arzulanacak şeyler değildir, doğalarında yaradılıştan iyilik diye bir şey yoktur, her zaman iyi insanlara bahşedilmezler; bahşedildikleri insanları da iyi insan yapmazlar.
kendine sahipsen, asla yitirmeyi göze alamayacağın ve kaderin de senden kapıp götüremeyeceği bir şeye sahipsin demektir.