virginia woolf
ona "hepimiz tanrı'nın elindeyiz" dedirten ne idi? anlamıyordu. gerçekler arasına sokuluveren bu içtensizlik onu kızdırıyor, rahatsız ediyordu. yeniden örgüsünü örmeye başladı. "bu dünyayı nasıl olur da bir tanrı yaratmış olabilir" diye kendi kendine sordu. kafasıyla her zaman şu gerçeğe varıyordu: dünyada ne mantık, ne düzen, ne de adalet vardır; acıdan, ölümden, yoksulluktan başka bir şey yoktur. dünyanın yapamayacağı hiçbir kötülük yoktu; bunu biliyordu. hiçbir mutluluk sürekli olmazdı; bunu biliyordu.
öyleyse ne idi bu? ne demek oluyordu? birtakım şeyler böyle birden ellerini uzatıp insanı yakalayabilirler miydi? o kılıç kesebilir miydi? o yumruk inebilir miydi? insanın güven içinde olacağı hiçbir yer yok muydu? dünyanın gidişini yürekten bilmek olanağı yok muydu? bir yol gösterenimiz, başımızı sokacağımız bir sığınak yok muydu? yaşam böyle, beklenmeyen bilinmez bir şey miydi? insan kendini bir kulenin tepesinden boşluğa atı mı veriyordu? yaşlı insanlar için bile yaşam bu muydu? hep böyle, insanı şaşırtan, beklenmeyen, bilinmeyen bir şey miydi?