31.12.2009

uzun lafın kısası

louis althusser: bir sabah, seçiminin tutsağı olarak uyanır insan.

lord acton: güç yozlaştırır. mutlak güç mutlaka yozlaştırır.

gandhi: özgürlüğün çoğunlukla cezaevlerinin duvarları arasında, bazen de idam sehpasında aranması gerekir; asla meclislerde, mahkemelerde ya da okullarda değil.

iris murdoch: alışılagelmişin dışındaki insanlar, alelade insanlar için faydalıdır; çünkü onlar diğerlerinin her şeyin farklı olduğunu anlamalarına yardımcı olurlar.

matsuo basho: anlam uçucudur, yaşam geçicidir, ömür sonludur, ölüm zorunludur; öyleyse kişi yalnızdır.

margaret atwood: her hayat, daha yaşanırken bile bir çöplük gibidir; bir ölünün arkasından temizlik yaptığınızda, bir gün sıra size geldiğinde ne kadar plastik çöp torbası doldurulacağını daha iyi anlarsınız.

narayana: dar kafalı "bu bendendir, bu yabancıdır." diye düşünür. geniş düşünceli olanlar ise tüm dünyayı kendi ailesi olarak görürler.

simone de beauvoir: eğri bir yüzeyde dik bir doğru alınamaz! dürüst olmayan bir toplumda, böyle bir yaşam sürdürmek olanaksızdır.

sokrates: yaşamak, uzun süren bir hastalıktır.

mine söğüt: kutsal kitaplar her şeyin cevabını verir, bir bu sorunun cevabında susarlar: "neden?"

vasili grossman: yaşamın özgünlüğünün ve kendine özgü özelliklerinin kaba kuvvetle silinmek, yok edilmek istendiği yerlerde yaşam söner.

nihat behram: bir an vardır, uğruna ölüme gidilir. işkence acıları unutulur, onurlu ve dik yaşamak iz bırakır hayatta.