12.01.2010

büyücü

john fowles

toplumun şansı kontrol altına almak için kullandığı yollardan biri de -kölelerinin seçme özgürlüğünü önlemek adına- geçmişin şimdiden daha asil olduğunu söylemektir.

özgürlüğü anladıkça ona daha az sahip olursun.

bu bütün koleksiyonlar için geçerlidir: ahlaki içgüdüleri safdışı bırakır. nihayetinde de nesne, sahip olana sahip olur.

eğer bir insan zekiyse, o zaman elbette ya agnostik ya da ateisttir. fiziksel olarak da ödlek. bunlar yüksek zekanın kendiliğinden ortaya çıkan tanımlarıdır.

dışarı çıkarken gözüne hep bolca far sürerdi, ki bu da, kendisine karakteristik bir yaralanmış görüntüsü versin diye ara ara ağzını soktuğu o somurtuk halle çok örtüşen bir şeydi ve bu öyle bir görüntüydü ki, garip bir şekilde insanda onu daha çok yaralama isteği uyandırırdı. yolda, restoranlarda, publarda erkekler hep fark ederdi onu; o da bunu bilirdi. o geçerken erkeklerin gözlerinin ona nasıl kaydığını izlerdim. alenen güzel olan kadınlarda bile az rastlanan türde doğal bir cinsellik aurasına doğuştan sahipti: böyle kadınların hayatlarındaki en büyük mesele hep erkeklerle olan ilişkileri ve onların nasıl tepki vereceğidir. ve bunu da en munis adam bile hisseder.

dirseğinin üzerinde doğrulup döndü ve yüzlerimiz birbirine iyice yakın olsun diye başımı kendine çevirdi.
"seninle evlenmemi iste benden."
"benimle evlenir misin?"
"hayır." diğer tarafa döndü.
"neden yaptın bunu?"
"bitsin diye. ben hostes olacağım, sen de yunanistan'a gideceksin. artık özgürsün."
"tabii sen de."
"eğer bu seni mutlu edecekse -evet, özgürüm."

şiir yazmak ve intihar etmek, görünüşte çelişkili gibi dursa da, aslında birbirinden farksız iki kaçış girişimleriydi. ve o sefil dönemin sonunda benim duygularım da, ölene dek tüm eski hırslarının alaycı kahkahaları eşliğinde, bir kafeste olacağını bilen bir adamın duygularıydı.

kibarlık istemiyorum. kibarlık daima, başka türden gerçeklerle yüzleşmenin reddini barındırır içinde.

çirkin değildim; daha da önemlisi yalnızdım, ki bu da her namussuz admaın bildiği gibi, kadınlara karşı ölümcül bir silahtır.

kurgu, bağlantı kurmanın en kötü şeklidir.

bütün kusursuz cumhuriyetler kusursuz birer saçmalıktır. ölümü göze alma arzusu son büyük sapkınlığımız. karanlıktan gelip karanlığa gidiyoruz. neden karanlıkta yaşayalım ki?

bence hitler'in kendisine ihanet etmediği söylenebilir. ama milyonlarca alman kendilerine ihanet ettiler. asıl trajedi buydu. bir adamın kötü olmaya cesaret etmesi değil, milyonlarca insanın iyi olmaya cesaret edememesiydi.

hiç kimse bir ada gibi tek değildir.

gerçek acımasızdır. ama bu gerçeğin doğası ve anlamı acımasız değildir.

aşk iki kişi arasındaki gizemdir, bir kimlik değil.

erkekler savaşı sever; çünkü bu onlara ciddi görünme imkanı verir. çünkü bunun, kadınların kendilerine gülmesini engelleyen tek şey olduğunu sanırlar. böyle bir durumda kadınları nesne konumuna indirgeyebilirler. iki cins arasındaki büyük fark da budur. erkekler nesneleri, kadınlarsa nesneler arasındaki ilişkiyi görür. nesnelerin birbirine ihtiyaç duyup duymadığını, birbirini sevip sevmediğini ve birbirine uygun olup olmadığını. erkeklerde olmayan ve savaşı kadınların topuna birden iğrenç -ve de absürt- kılan bambaşka bir duygu boyutudur bu. sana savaşın ne olduğunu anlatayım. savaş, ilişkileri görmedeki bozukluktan kaynaklanan bir psikozdur. birbirimizle kurduğumuz ilişkileri. ekonomik ve tarihi durumumuzla ilişkilerimizi. ve en çok da hiçlikle ilişkimizi. ölümle.

insana dair gerçekler daima karmaşıktır.

geçmişte olan her şey şu anımızın sahibidir.

burada hepimiz birer oyuncuyuz. hiçbirimiz gerçekte olduğumuz kişi değiliz. hepimiz bazen yalan söyleriz, bazılarımızsa hep.

iyi bilimin hepsi sanattır. ve iyi sanatın hepsi bilimdir.

hayat insanlar için kuşlar için olduğundan daha karmaşık. ve insanın yaşam alanını en az belirleyen şey fiziksel sınırlardır.

üç tür zeki insan vardır: birincisi o kadar zekidir ki çok zeki olarak adlandırılmak doğal ve aşikar bir durumdur; ikincisi kendisinin tarif edilmediğini, sadece pohpohlandığını görecek kadar zekidir; üçüncüsü ise o kadar az zekidir ki her şeye inanır.

her ölüm ayrıdır, verdiği suçluluk azaltılamaz, acısı ölümsüzdür; kemiğin etrafını saran parlak saçtan bir bilezik adeta.

en büyük mesafeler asla haritada görünenler değildir.

kızların cinsel konulardaki becerileri eğitim seviyeleriyle ters orantılıdır.

"ekmek çalan masum, altın çalan suçludur."

aşk aslında, diğer insanın içinde var olan bir şeyi sevmekten çok, kendi içimizde yer alan sevme kapasitesidir.

birbirine aşık iki insanın arasına asla girmemesi gereken tek şey yalandır.

sıradan insanlar çağında yaşıyoruz ahbap. sıradan insanlar çağı bu.